بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Yûnus:62-64 El-Bakara:282

Velî, ibadetle meşğul, istikameti düzgün olan kimsedir ki Yûnus Sûresi'nin üç ayetinde Cenâb-ı Hakk Celle Celâluh onları şöyle vas­fetmiştir

اَلاَ اِنَّ اَوْلِيَاءَ اللّٰهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ اَلَّذِينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ لَهُمُ البُشْرَى فِى الحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِى الاٰخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِ ذَالِكَ هُوَ الفَوْزُ العَظِيمُ
“Haberiniz olsun ki, Allah'a itaatle, ma'rifetinde istiğrak ile yaklaşan Allah'ın velî kulları üzerine hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir. Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde = hükmünde aslâ değişme yoktur. Bu en büyük saadetin ta kendisidir.”
[[1]] buyrulmaktadır.
Ayet-i kerîmede velîler, “Onlar iman edip tak­vâya ermiş olanlardır.” diye vasıflanmakta ve velî, takvâ ve ibadetle tanınmaktadır.
Takvânın da ilk derecesi, Allah Teâlâ'dan korkup, şirk, küfür ve nifaktan korunmaktır.
İkinci derecesi, aşırı derecede Allah Teâlâ'nın sevgisinden dolayı yine Ma'bud'u ve Sevgili'sinin yüz çevirmesinden korkarak yasaklarını bilfiil büs­bütün terk etmek ve sevgilisinin hoşnutluğunu taleb etmek için de var gücüyle emrlerini bilfiil yapmaktır. Diğer ifadeyle velî, ma'siyeti işlemekte ölü, emrleri yerine getirmekte dinç ve diri olan insandır.
Üçüncü derecesi, imanını şek, şübhe, nifak ve gösterişten koruduğu gibi, ma'siyeti düşünmekten dahi hayâ' etmek = utanmaktır. Allah'ın sevdiği kulu, aşırı derecede Allah Teâlâ'dan, meleklerinden, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in huzuruna çık­maktan titrer, hayâ' ile hayat bulur. Velî, ism-i mef'ûl manasında olduğuna göre, Allah Teâlâ da türlü salih rüya ve mükâşefeleri kendisine ihsan etmekle onu korur, hıfz-u himâyesine alır.
Ayet-i kerîmedeki بُشْرَى = buşrâ kelimesine gelince, müjde = sevinçli haber mukabilinde verilen bahşiş demektir. Velînin, verilen müjdeyi alması, se­vinçli haber vermekle bahşişi hakeden kimsenin ha­line benzetilmektedir. Nasıl ki haber alan, haberin iti­bar ve ehemmiyeti nisbetinde bahşiş veriyorsa, öylece melekler, kulunun günahlardan kaçışını, ibade­te sarılışını, ma'bûdunun ismini zikredişini ve aklın­da hükmünü daimi tuttuğunu Allah Teâlâ'ya bildirin­ce, Allah Teâlâ da hoşnut olup o kulu kabul eder. Kabul etmesiyle de, onun sevgisini mahlukundan iyi­lerin kalbine yerleştirir.
İkinci olarak da müjdelerle şereflendirir:
1-Onlara gösterdiği salih rüyalar.
2-Sahih mükâşefeler, özellikle ayet ve hadîsin manalarını anlamak gücünü vermesidir. Nitekim:
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُ “Allah'tan korkun, Allah size öğ­retiyor.”[[2]] mealindeki ayet-i kerîmeyle sabittir;
مَنْ عَمِلَ بِمَا عَلِمَ وَرَّثَهُ اللّٰهُ عِلْمَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
“Öğrendiği ilmiy­le amel eden kimseyi, Allah Teâlâ bilmediği ilimlere mirasçı kılar.”
sözüyle de izah olunmaktadır. Buna «ilm-i ledünnî» denilmektedir.[27/223-225]
 


[[1]]Yûnus Sûresi ayet 62 - 64

[[2]]El-Bakara Sûresi ayet 282