Hadis-i Şerif
Ruh, kendisinin ve nefsin nereden geldiklerini, nereye gideceklerini de bilir, Allah'ı da bilir, cenneti ve cehennemi de bilir.
İşte fıtrî kabiliyet dediğimiz ruhun bu bilgisidir. Ruh, nefse esir olduğundan dolayı, fıtrî kabiliyetinden uzaklaşmış bulunmaktadır. Fakat fırsat buldukça, nefse esir de olsa, yine bildiklerini bildirir ve nefsi a'lâ-i illiyîne cezbetmek ister.
Amma insan dünya hayatının endişesine ve şöhret, şehvet, riyaset ve servet peşine düştüğü için, bu fıtrî kabiliyetinden gafil kalmaktadır. Nitekim ayet-i kerîmede bu mana şöyle tasrih olunmaktadır:
" O halde ( Habibim) Sen bir muvahhid olarak yüzünü dîne, Allah'ın o fıtratına tam çevir. Zira O, insanı bu ( fıtratı ) nun üzerine yaratmıştır.Allah'ın yaratması başka bir şeyle değişmez. Ve bu ( doğuşta mevcut fıtrat ) dimdik bir din ( kanun ve nizam ) dir, fakat insanların çoğu bunu sezmemektedirler." ( Er-Rûm 30 ) buyrulmuştur.
İnsanın fıtrî bilgisi Allah'ı bir bilir, ebediliğini sezip idrak eder. Amma nefs, ruhu bu bilgisinden uzaklaştırmaktadır.
"Dimdik, doğuşta mevcud, bu tertemiz duygu ve histen ibaret fıtrat; hanîf bir dindir." diye başka bir ayette de tasrih buyrulmuştur.
Bu fıtrî bilgi ve kabiliyet her doğan çocukta mevcuddur. Bilahare gaflete dalmış ve fıtratından uzaklaşmış anne ve baba, çevre ve telkin, özellikle yanlış eğitim sebebiyle bu fıtrat zaman zaman zayıflar. Ruhun sesini, feryad figanını sarf-ı nazar eder nefs. Nitekim hadîs-i şerîfte de bu mana şöyle açıklanmaktadır:
"Her doğan çocuk ancak İslam fıtratı üzerine doğar ( dünyaya gelir ). Bundan sonra annesi ve babası onu yahudi yahud nasrâni mecûsi yapar. Nitekim hayvanda sapasağlam ve derli toplu bir mahluk olarak dünyaya geliyor. Onda hiçbir kesiklik görür müsünüz?" buyrulmuştur.
Nasıl ki, insanın kabiliyetinde konuşmak, düşünmek, rızkı temin etmek bulunuyorsa, öylece Allah'ı bir bilmek ve kainatın hâdis olduğunu bilmek kabiliyeti de insanda mevcuddur. [7/s..]