1.Nasihat Edenin ilk muhtaç olacağı şey, kendi özünden salih bir kimse olmaktır. Yani kendini şübheden kurtarması ve salih olmasıdır.
Eğer o salih bir kimse olmazsa, aklı başında olanlar, ondan kaçarlar. Binaenaleyh ona sefihler tabi' olurlar. Bu ise alemin fesadına sebeb olur. Sonra, söylediği sözler kalblere tesir etmez.
2.Nasihat eden kimse, şübheli şeylerden sakınmalı; kendi gözünde sahih, yararlı olmayan hiçbir sözü insanlara anlatmamalıdır. Nitekim bu manada Hazreti Ali radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den naklen şöyle buyurdu:
"Bir kimse bir söz anlatırken onun yalan olduğunu bilirse, o da yalancılardan biridir."
3.İnsanları yoracak kadar konuşmayı uzatmamalıdır. Böyle bir şey ilmin bereketini götürür. Bu manada Abdullah bin Mes'ud radıyallahu anh şöyle rivayet etmiştir:
“Şübhesiz kalblerin şenliği ve kabul edebileceği, yöneleceği, onun kabul edeceği ve sakınacağıdır. Cemaat senin sözünü kabul edeceği zaman konuş.”
Zührî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu anlattı:
"Kalbleri, saat saat dinlendiriniz."
Yani bazan dinleyin bazan sükut edin. Devamlı olarak iç ve dış telkinlerle uğraşmayın.Zeyd bin Eslem, babasının şöyle dediğini anlattı:
"İsrail oğullarında bir kıssacı vardı. Uzatır da uzatırdı. Dinleyenleri yordu. Bu yüzden lanete uğradı. Cemaati de lanete uğrattı."
4.Nasihat eden kimsenin, mütevazi, yumuşak olması icab eder. Kibirli, sert ve katı kalbli olmamalı. Zira tevazu ve yumuşak olmak, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ahlakındandır. şu ayet-i kerîme bu manayı anlatır:
"Allah'ın rahmeti iledir ki, Sen onlara karşı yumuşak oldun. Eğer sert ve katı kalbli olsaydın, çevrende olanlar dağılırlardı..." [Al-i imran 159]
5.Nasihat eden, insanlara namazı ve orucun faziletini anlattığı zaman, başta kendisinin onlarla amel etmesi icab eder. Ta ki şu ayet-i kerîmeyle tenkid edilenlerden olmasın:
"Sizler insanlara iyilik emrini verirken, kendi nefsinizi unutuyor musunuz?.." [EI-Bakara 44]
İbrahim Nehal diyor ki: Şu üç ayet dolayısıyla kıssa anlatmayı iyi görmüyorum:
"Sizler insanlara iyilik emrini verirken, kendinizi unutuyor musunuz?.." [EI-Bakara 44]
"...Niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz?" [Es-Saff 2]
"...Size yasak ettiğim şeye aykırı davranmak istemiyorum..." [Hud 88]
6.Nasihat eden kimse, Kur'an'ın tefsirini, haberleri ve fukahanın sözlerini bilmelidir.
Hazreti Ali radıyallahu anha'dan şöyle anlatıldı: Birini gördü; halka nasihat ediyordu. Sordu: "Nasıhı mensuhu bilir misin?" O "Hayır." deyince: "Helak ettin, helaka gittin." buyurdu.
7.Nasihat eden kimse, konuşurken yüzünü bir kişiye çevirmemeli; herkese bakmalı, herkese bakarak konuşmalı. Habib bin Ebî Sabit'in şöyle dediği anlatıldı:
"Sünnet olan, yüzünü bir şahsa değil, umuma çevirmektir. Ta ki kalbindeki İhlasın enerjisi, cemaatin tümüne yayılmış olsun."
8.Nasihat edenin tamahkar olmaması gerekir. Çünkü tamahkarlık insanları zelil eder; yüz suyunu döker; ilmin kıymetini düşürür. Ancak istenmeden kendisine biri bir şey verirse, onu kabul edebilir.
9. Va'zeden, meclisinde korku ve ümidi bir götürmeli; ne tümünü korku ne de tümünü ümid kılmalı. Böyle bir şey yasak edilmiştir.
10. Eğer vaiz meclisini uzatacaksa, müstehab olan, va'z arasında, onların hoşlanacağı, tebessüm edecekleri şeyler söylemesidir. Bu cemaati neşelendirir, daha iyi dinlemek isterler.
Hazreti Ömer radıyallahu anh, bir meclis kurduğu zaman, insanları ahirete rağbet ettirir, dünyadan alırdı. Onlarda bir ağırlık görünce de, ağaç dikmekten, bina yapmaktan, duvar örmekten anlatırdı. Onların açıldığını görünce, yine ahiret işine dönerdi.
11. Söz söylediği zaman kendini de dinleyicilerden saymasıdır.