بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Konuşmanın Hakikati ve Faydası

Konuşmak, insanın kalbinde ve ruhunda gizlenmiş iyilik ve kötülüğün tercümanıdır. Dil, o konuşmanın aletidir. Akıllı insan, diliyle düşmekten son derece sakınır. Hadîs-i şerîfte, Rasül-u Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey Muaz, konuşmadığın müddetçe şübhesiz ki rahatsın. Konuştuğunda dikkat et; konuşman aleyhinde ve lehinde olabilir."

İzahı: İnsanın aklında gizlenmiş olan kelimelerin çoğu aleyhte olan kelimelerdir. Cahilliği taşkın olmayan, o aleyhteki kelimeleri söyleyemez. Akıllılara sükut gerekir. Sükut aklı çoğaltır. Çok konuşmanın, nifağın alameti olduğu ulema tarafından tesbit edilmiştir. Sükut, çok yerde ibadettir. Selefin tavsiyesi şöyledir: Dilini gemle, ya hak söyle, ya sus.

 Beş yerde konuşma gereklidir:

1. Hak ve doğruyu söylemek zamanında,

2. Batıl sözleri kaldırma anlarında,

3. Hikmetli sözleri bildirmede,

4. Bir nimeti söylemede,

5. Helal alış verişte ve ailevi sohbetlerde.

 Konuşmanın şartları da vardır:

1. İhtiyaçdan dolayı, bir faydayı bildirmekte yahud da bir zararı müdafaa etmek anlarında konuşmak gereklidir. Binaenaleyh sebebsiz konuşmalar vakti öldürdüğü gibi insanın aleyhindedir de, Ebu Yusuf'un meclisine devam eden birisine, muşarun.ileyh Hazretleri uzun bir zaman sükut etmiştir. Sonra da basını kaldırıp: Ey kardeş soracağın var mı? deyince, o da: Evet, ne zaman oruçlu iftar eder? diye sormuş; "Güneş battığı zaman." cevabını alınca: Ya İmam, gecenin yarışma kadar güneş batmassa ne yapmalı? diye sormuş; bunun üzerine Ebu Yusuf Hazretleri şu mealdeki şiiri okumuş: Nefsini bilmeyenin cesaretine hayret ederim. Faydalı susmak ayıbları örter. Ancak zeka sahibi konuşabilir. Konuşma insan aklının terazisidir.Yani, soru sorduğunda güzelce soru sormalıdır. Akıllıların dili, kalblerinin ötesindedir. Konuşmak istediğinde akıllı, kalbine müracaat eder; konuşacağında düşünür; eğer bir taydaşım görürse konuşur. Eğer zararlı görürse kapışım kapatır, susar. ;Cahilin kalbi ise dilinin önündedir; kalbine geleni söyler. Yani akıllı olanların dilleri çoğu zaman kapalıdır. Kalbine, aklına, vicdanına müracaatsız konuşmaz, faydalı sözleri heder etmez. Zararlı sözleri gizler, dilini de hapseder. Cahil ise diliyle hapse girer. Nefsini de telef eder. Şu halde cahilin yanma oturduğunda çokça yumuşak ol, Alimin yanına oturduğunda çokça edebli ol.

2. Az ve öz konuşmaktır. Yani ihtiyaç mikdarında, kifayetli söz söylemektir. Bedevilerden birisi huzur-u saadete gelmiş; sözü uzatmış, Rasül-u Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem ona: "Dilinin önünde kaç perde var?" diye sormuş; o da: İki dudak ve dişlerim, diye cevab vermiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: "Allah, konuşmasında acelecilik etmeyenleri sever. Rabb'imiz Celle ve Ala, az öz konuşan ve ihtiyaç mikdarında konuşmayı ayarlayan kimsenin yüzünü ak eylesin." Diğer bir Hadîs-i şerîf: "İnsanları kıyamet gününde bum üstü düşürüp cehennem ateşine sürükleyen, (dünyada) dillerinin etmiş olduğunaan başkası değildir." İnsanın ağzından çıkan kelimeler, hiçbir harfi müstesna olmamak üzere değişmeksizin kıyamette teraziye konulacaktır. Çünkü insanların ağzından çıkan kelimeler, cisim ve süretlidir. İyi sözlerin libası nurdan, kötü sözlerin libası ise ateşten olur. Libası ateşten olan sözler, sahibini cehenneme sevk eder, demektir. Bazı sözler, insanın kalbine sihir yapar. Onun için Rasül-u Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem: "Gazabıma en çok uğrayan, kelimelerim' köşeletip çokça konuşan, ısrarla hezeyanlı sözleri söyleyendir." buyurdu.

3. Açık ve seçik konuşmak. Lisan insanın unvanıdır; gizliliğin tercümanıdır. Kişinin güzelliği, dilinin altında gizlenmiştir. Rasül-u Muhterem amcası Abbas radıyallahu anh'a:

"Güzelliğin hayrete şayandır." buyurdu. Hazreti Abbas; Ya Rasülallah, ruhum feda olsun, adamın güzelliği nedir? diye sorunca. Oda: "Adamın güzelliği lisanı altında gizlenmiştir." buyurdu. Açık seçik sözlerin söylenmesinde üç adab vardır.

a. İzaha ikinci bir kere ihtiyacı olmaması, avam ve havas, herkesin seviyesine göre o sözden anlaması lazım. Havasa göre konuşan, avamı mahrum; avama göre konuşan, havası ümidsiz bırakır. Konuşmanın birinci edebi, her iki tabakayı gözönüne almaktır. Ta ki dinleyiciler mahrum olmasınlar.

b. Konuştuğu mevzuu, değiştirmeksizin nakle dayalı, aklı da bozmaz derecede konuşmaktır. Rasül-u Muhterem konuştuğunda, kelimelerin aralarında sükut eder, harf harf konuşurdu.

c. Karşıdaki kimsenin sözüne muvafakaten mukabele gösterdiği zaman, kalb kırıcı sözlerden sakınmalı, mesela manası anlaşılmaz söz söylememeli.

 Sayılan edeblere riayet etmeyen, mutlaka yalana, hileye başvurur. Bu takdirde söz tesirsiz kalır. Ses yükseltmemek en lüzumlu edebdir. Ses yükselten, ya kendisi ahmaktır ya da karşısındaki kimseyi ahmak sanır.

 İmam ve vaiz yahud hatîb ise daha fazla şartları vardır. Mühim dört tanesini söyleyelim:

1. Alim, vaiz veya hatîb, vereceği misal ve teşbihlerde en açık sözü söylemelidir. Hissine kapılmadan ayet ve hadîsi nakle ve akla uiygun olarak bildirmeli, evham ve hayalden son derece sakınmalıdır.

2. Mevzuu değiştirmeden kat'î delilleri açıklamalıdır.

3. Muayyen şahısları hedef tutmamalıdır. Çünkü muayyen şahısları hedef tutanın sözü tesirsiz kalır.

4. Cemaatin anlamayacağı şekilde konuşmamalıdır. Hakkı hak, batılı batıl bilip söylemelidir. Sözün en hayrlısı kısa ve öz olanıdır. Mecliste oturanlar konuşmanın adab ve erkanım bilirlerse o meclis şübhesiz feyzlerle dolar.

 Konuşmanın pek çok adabları daha vardır. Mühim olanları söylediklerimizdir. Allah bizleri hakîkî sükuta ve hakîkî söz söylemeye muvaffak etsin.