بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

AKAİD

İman : İnanmak, doğrulamaktan ibaret, mutlak tasdiktir.

İman : Peygamberin Allah Teala tarafından getirdiğine tasdikle inanmak, ona gönül bağlamak ve sureti katiyede kabul etmektir.

İman : Allah’a, Allah’ın meleklerine, kitablarına, Peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına, şerrine inanmandır.

İman : Peygamber’imizin Allah Teala tarafından getirip tebliğ buyurduğu dini hükümlerine sabit bir itikadla kati surette, inanmaktır. Bu inançla, ona gönül bağlayan gerçek mü’min ve müslimdir. Peygamber’in getirmiş olduğu dininin hükümlerinden birini hafife alan, yahut bulunduğu zamana göre kifayetsiz gören, yahut inkar eden kafirdir. Aynı hükmü kifayetsiz görmeyen ve hafife de almadığı halde, inanmayan fasık ve asi, inanmayıp da zahiren şer’i hükümlere teslim olan zayıf imanlı yada münafıktır.

Küfür
; bir şeyi gizlemek, inkar etmek ve nankörlük manasına gelir. Eğer küfrün manası, inkar ve gizlemek ise zıddı imandır nankörlük ise zıddı şükürdür.

Küfrün şer’i ve istılahi manası; zaruret-i diniyeyi yani dinden herkesce belli be malum olanı, Peygamber’in onunla geldiğini, yahut Peygamber’i ya da Peygamber’in yalnız getirdiğini inkar etmektir.

1- Allahu Teala’nın varlığını bilmemek varolduğunu bildiği halde bildiğine inanmamak yahut iman ve tevhidden anlamamak küfür ve inkardır.

2- Bir bilgi üzerine mebni olan küfürdür. İblisin küfrü bu kabildendir. Çünkü, o bildiği halde inkar etmiştir. Buna küfrü cuhidi denilir. Yani halis inkar, halis küfür.

3- İslam dininin doğru olduğunu bilmekle birlikte, dili ile itiraf ettiği halde inkar etmektir. Ebu Cehil ve benzerlerinin inkarı bu kabildendir. Bunlar kalben hakikatleri bildikleri halde, hased ve zulümden dolayı dilleriyle inkar ettiler. Bu gibi inkara küfrü inadi denilir.

4- Dille ikrar etmekle birlikte kalben inkar edenin küfrüdür. Buna nifak denilir. Bu gibi inkar edenlere, zahirde teslim olmalarıyla beraber münafık denilir. Nifakın aslı budur. Nifakın da birçok çeşitleri vardır. Asıl tarifi içi, dışı bir olmamaktır. Eğer bu nifak iman da ise küfürle birleşir, amelde ise imanda birleşebilir.

 Fısk, lügatta akıl sahiblerinin amirlere boyun eğmekten sakınmalarıdır. Şeriatde ise, şirkten, küfürden başka büyük günahlardan ibarettir.

 İsyan, amirin yasak ettiklerini irtikab etmektir. Bazan da isyan ve fısk eş anlamda kullanılır. Fıskın zıddı ibadet, isyanın zıddı ise itaattir. Emirleri yerine getirene abid, yasakları irtikab etmeyene muti’ denilir. Hem itaat eden hem de ibadet edene takva sahibi denilir. Nafileyi de işleyene salih denilir.

 Bir zatın  hakikatini bilmek için, ya zıddını, ya cinsini, ya faslını, yahud suretini bilmek lazımdır. Allah Teala’nın ise, zıddı, benzeri, cinsi, faslı yoktur. Bunlardan münezzehtir. Dolayısıyla Zat’ının hakikatini bilmekten aciz kalmak da bilmektir. Şöyle inanırız : Allah Teala bir tek Zat’tır; kemal sıfatlarıyla vasıflanır. Mahlukun zihnine, aklına ve gözü önüne gelen her şeyden pak ve alidir. İsmi Allah’tır. Esmau-l-Hüsna’sı vardır. İsimleri ve sıfatları kadimdir. Zat’ı, Sıfat’ı ve Fiil’i, adedi kabul etmez ve sıfatları O’ndan ayrılmaz. Sıfatları Zat’ı üzerine zaiddir. Böylece iman etmek bize kafidir.

       İMAN, itikad demektir. Kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmektir. Ebu Hanife'ye göre ikrar, imanın rüknüdür. İmanın aslı "amentü" deki mezkur altı eşyayı kalben tasdik, dil ile ikrardır. İtikad kat'i bir hükümdür ki, şek ve zannı kabul etmez. Bu altı şeyden birisini inkar eden veya hafife alan iman etmiş olmaz.

      İMAN, güven vermek ve güven almaktır. Dilimizde güven vermek ve güven almaya “inanmak” ismi verilmiştir. Yani iman, bir insanın: “Amentu Billahi” demesiyle: “Peygamber’in Allah’tan verdiği haber kesinlikle gerçek ve doğrudur” diye hükmetmesiyle Allah Teala’ya güven vermesi; ve bu sebeble de kendisine Allah Teala’nın: “Bana eş koşmaksızın Uluhiyet ve Rububiyetim’i ve elçimin verdiği haberi kabul ettiğin, hükmüme rıza gösterdiğin sebebiyle Ben de seni afuv ederim” diye va’d-i şerifinden güven alması demektir.


    İMAN; hiçbir şübheye sapmaksızın görürcesine Allah Var'dır, Bir'dir, melekler varlar, Allah Teala tarafından Cibril vasıtasıyla peygamberlere inen kitabların hükümleri, Allah Teala'nın peygamberleri tayin etmesi, ahiret yani cennetin nimeti ve cehennemin azabı, hayr olsun, şer olsun herşeyin Allah Teala'nın hüküm ve takdiriyle olması hak ve gerçektir, diye kalben tasdik etmek yani içtenlikle doğrudur diye karar vermek, hüküm etmektir.

Lügatte İMAN, if’al babından, inanmak, doğrulamaktan ibaret mutlak tasdiktir. Yani söz söyleyeni yahud sözünü gerçeklemek demektir.

Seriat ve ıstılahta ise imanın manası, Peygamber’in Allah Teala tarafından getirdiğine tasdikle inanmak, ona gönül bağlamak ve suret-i kat’iyyede kabul etmektir. Yahud kesin olarak, Peygamber’i mutlak surette tasdik etmek, imandır. Bunu dille ikrar etmek tasdikin şartıdır. Böylece Peygamber’e yahud Peygamber’in tebliğ buyurmuş olduğu dine, her hususta tasdik şartıyla tereddüdsüz inanan kimseye MÜ’MİN denilir. Mü’min de bu keyfiyetle, fiilen itikad eder. Yani, Peygamber ve sözüne gönül bağlama ve bunda sebat etme, kararlı olmaya İTİKAD denilir. Türkçemizde inanmak, budur. Şu halde iman, şekki, vehmi, tahayyuli olan düşünce ve tasavvuru, yani zan ve cehilden ibaret olan tasdiki kabul etmez. Taklide mebni olan iman ise, gerçeğe mutabık olmak şartıyla makbuldür. Kelamcıların, Tevhide dair ortaya koymuş oldukları delilleri bilmek de şart değildir.


Yorumlar - Yorum Yaz