Bir hükümdarın, kendini tanıtıp hükmünü icra etmesi için evvela bir memlekete kendisini tanıtacak, hükmünü, istek ve arzularını bildirecek bir mümessili göndermesinden fevkalâde daha âlî, Allah Subhânehu ve Teâlâ da, Zât-ı Şerîfi'ni isim ve sıfatlarıyla tanıtması, hükmünü, emr ve yasaklarını mahlukuna bildirmesi, dünyanın imtihan diyarı olduğunu, ölümle başlayan gerçek hayatın ahiret âlemi olduğunu bildirmesi, Mü'min ve Müslüman olması şartıyla dünyadaki hayrlı iş yapanların cennette mükafat olarak karşılığını; küfür şirk sebebiyle kötü iş yapanların cehennemde azab olarak cezalarını bulacaklarını, günah işleyen, afuv ve şefaate uğramayan Mü'minlerin cehennemde muvakkat azab göreceklerini talim etmek üzere, insan olarak Âdem aleyhisselâm'ı yarattığı günden itibaren Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in zamanına kadar zaman zaman peygamberleri göndermiştir. Ayet-i kerîmede:
a-Düşmanlarına karşı son derece metanetli, şecaatli,
b-Bir tek vücud olacak derecede kendi aralarında son derece merhametli olmaları,
c-Birlikte cemaatle namaz kılmaları ve yine birlikte cihad etmeleri = her türlü İslâmî hizmetlerde çalışmaları,
d-Alınlarında rukû' ve secdenin yani fiilî imanın belirtisiyle vasıflayıp tanıtmıştır.
اِنَّ الاَمَانَةَ نَزَلَتْ فِى جِذْرِ قُلُوبِ الرِّجَالِ ثُمَّ عَلِمُوا مِنَ
Diğer taraftan ümmî olmasına rağmen Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ Cânibi'nden kendisine Cibrîl vasıtasıyla inen Kur'ân-ı Hakîm'le, Tevrat ve İncil'de yer alan hükümleri Ehli Kitaba nakledip açıklayınca, Ehli Kitabdan insaflılar da haliyle Peygamber'e teslim oldular;
Her iki zümrenin kalbleri birleşti; canlarıyla, mallarıyla kendilerini Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve İslam Dînine feda ettiler.