بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

HADİS:42_Emanet

Bir hükümdarın, kendini tanıtıp hükmünü icra etmesi için evvela bir memlekete kendisini tanıtacak, hükmünü, istek ve arzularını bildirecek bir mümessili göndermesinden fevkalâde daha âlî, Allah Subhânehu ve Teâlâ da, Zât-ı Şerîfi'ni isim ve sıfatlarıyla tanıtması, hükmünü, emr ve yasaklarını mahlukuna bildirmesi, dünyanın imtihan diyarı olduğunu, ölümle başlayan gerçek hayatın ahiret âlemi olduğunu bildirmesi, Mü'min ve Müslüman olması şartıyla dünyadaki hayrlı iş yapanların cennette mükafat olarak karşılığını; küfür şirk sebebiyle kötü iş yapanların cehennemde azab olarak cezalarını bulacaklarını, günah işleyen, afuv ve şefaate uğramayan Mü'minlerin cehennemde muvakkat azab göreceklerini talim etmek üzere, insan olarak Âdem aleyhisselâm'ı yarattığı günden itibaren Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in zamanına kadar zaman zaman peygamberleri göndermiştir. Ayet-i kerîmede:

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاءُ عَلَى الكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيَنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِى وُجُوهِهِم مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ

“Muhammed, Allah'ın Rasûlüdür.
Beraberinde olan zevatlar, dinlerine şiddetle bağlı, kafirlere karşı son derece metanetli ve serttirler;
kendi aralarında ise, birbirlerine son derece lütuf ve şefkat etmektedirler:
Onların tek vücud halinde rükû' ve secdede olduklarını, Allah Teâlâ'dan fazl-u keremini, rızasını taleb ettiklerini bulup görürsün.
İman ve İslamın belirtisi = secdenin eseri yüzlerinde görülmektedir.”

buyurduğu üzere
Allah Teâlâ Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'i ve ashabını mukaddes kitablarında,

a-Düşmanlarına karşı son derece metanetli, şecaatli,

b-Bir tek vücud olacak derecede kendi aralarında son derece merhametli olmaları,

c-Birlikte cemaatle namaz kılmaları ve yine birlikte cihad etmeleri = her türlü İslâmî hizmetlerde çalışmaları,

d-Alınlarında rukû' ve secdenin yani fiilî imanın belirtisiyle vasıflayıp tanıtmıştır.

            اِنَّ الاَمَانَةَ نَزَلَتْ فِى جِذْرِ قُلُوبِ الرِّجَالِ ثُمَّ عَلِمُوا مِنَ
القُرْاٰنِ ثُمَّ عَلِمُوا مِنَ السُّنَّةِ

H.42: “Gerçekte emanet önce insanların kalblerinin derinliğine iner, sonra inen Kur'an'dan öğrenirler, sonra sünnetten helal haram hükümlerini öğrenirler.”

diye hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere, bir taraftan Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'i tayin edip göndermeden önce Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın, Tev­hîde inanmayı ve gelecek son Peygamber'i arayıp Ona tâbi' olmak arzusunu emanet olarak insanların kalblerinin derin merkezlerine yerleştirmesi sebebiyle, Peygamber'i arayarak Onun dînine tâbi' olmayı arzulayan insanlar, haliyle Peygamber'e teslim oldular;

Diğer taraftan ümmî olmasına rağmen Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ Cânibi'nden kendisine Cibrîl vasıtasıyla inen  Kur'ân-ı Hakîm'le, Tevrat ve İncil'de yer alan hükümleri Ehli Kitaba nakledip açıklayınca, Ehli Kitabdan insaflılar da haliyle Peygamber'e teslim oldular;

Her iki zümrenin kalbleri birleşti; canlarıyla, mallarıyla kendilerini Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve İslam Dînine feda ettiler.