Nakşibendi Tarikatının Silsilesine Girmek İsteyen Sekiz İş Yapması Gerekir
1-Tevbe niyeti ile abdest almak
2-Yine Tevbe niyeti ile gusletmek.
Abdest ve gusül esnasında, azalarını yıkarken salik: “Ben zahiri azalarımı suyla temizledim ey Rabbim.. Sen de kalb ve içimi ma’rifet, nur ve feyzlerle yıka” diye yalvarır ve umar.
3-Avama göre tevbe, havasa göre istihare niyeti ile veya tevbe ve istihare niyeti ile, birinci rek'atte Kafirun, ikinci rek'atte İhlas suresini okuyarak iki rek'at namaz kılmak,
4-Kalb ve dille can u gönülden tevbe etmek.. Yani bütün çeşitleriyle, izahlı olarak bütün günahlarını gözönüne getirip: Ya Rabbi.. Ben pimanım yaptığım bütün günahlarımdan... Keşke yapmasaydım... İnşaallah bir daha yapmayacağım... der. Sonra yanık bir kalble günahlarını gözönüne getirir; ızdırap duyarak pişman olur. Şayed başkalarının hakkına tecavüz etmişse hakkı sahibine verir. Gıybet, sövmek gibi günahlarda ise, helalleşir. Eğer günah; oruç, namaz gibi farzların terki ise, terketmiş olduğu farzları kaza eder. Bu keyfiyetle tevbeden sonra şu hadisin hükmünce Allah Teala'nın günahlarını afuv ettiğini ümid eder, inanır:
"Günahtan dönen sanki o günahları işlememiştir." Bu hadis-i şerifi devamlı hatırlar.
"Kablar içlerine girip çıkanlardan paslandığı gibi, kalbim de işlemiş olduğum günahlardan dolayı paslanmıştır.. Hadisin hükmünce üzerimden günah gittiği halde, eseri olan pas ve kiri kalmıştır. Ancak istiğfar ve zikirle temizlenebilir…” diye tefekkür eder… ve
Günahların eserinin tamamen giderilmesi için, yirmibeş ile yetmişbeş arasında istiğfar eder. Yani sevinç ve keyf anlarında çok adedle istiğfar eder. Yirmibeşten az, yetmişbeşten fazla yapmamak gerekir.
5- İstiğfar ve tevbenin, tam yanık bir kalble, huzur içinde “estağfirullah” lafzı ile olması lazımdır. Bu istiğfardan şunu itikad eder:
Sadatların vasıta oluşları ve himmetleri sayesinde, bir de istiğfarla kalbimdeki pas ve kir yok oldu. Şimdi kalbim feyz almaya kabiliyetli oluverdi.
6-Meşayıhın ali himmetlerinin hazır bulundurulması için de, beş Fatiha ruhlarına hediye edilir. Bunu salik kendine bir hak bilir.2
7- Ölüm rabıtası.. Keyfiyeti şöyledir.
“Şübhesiz saadatların himmet ve feyzleri hazır; kendileri de vasıtadırlar. Kalbim de feyzin kabulüne kabiliyetlidir. Lakin mal, evlad, akraba ve taallukatıma bağlılığım, feyzin alınmasına engeldir.”
İşte o alakayı kesmek için salik dalar: “Öldüm ölüyorum; sekaretteyim.. Korku ve endişe içerisindeyim.. Şeytanda imanımı çalmaya hazırlanmış.. Evlad ve akrabalar etrafımda toplandı.. Malım da gözümün önüne dikildi..”
Bu şiddette, şeytanın tasallutuna faydaları var mı; yararlı olabilirler mi?.. diye her birine bir kere sığınıp yalvarır.. Ne baksın ki, hepsi boş.. O zaman aziz olan Allah Teala’ya yalvarır. O’dan başka hiçbir sığınak, medetkar, ihtiyaçları giderici olmadığına inanır. O’ndan başka herşeyin faydasız olduğuna kanaat eder. O’ndan başka her şeyi kalbinden siler; terkleri gereklidir diye inanır. Hatta şübheyi kabul etmeyen bir yakine varır. O’na yönelir; O’ndan başka şeye yönelmenin zararlı olduğuna inanır. Masivadan faydalı olana, ancak Allah Teala’nın izni olduğu için iltifat eder. Çünkü izni olmayan yerlerde fayda yoktur..
Sonra elbisesinden soyulduğunu düşünür. Şöyle: “İşte elbiselerimden soyuldum, ama günahlarımdan ayrılmadım. Umum ve kuşatılmak cihetiyle günahlarım manevi libas gibi üzerimde kalmıştır..”
Tekrar akraba, evlad ve malına yalvarır: “Aman ne olur!.. Beni günahlarımdan soyun, temizleyin,,” Yine onların faydaları olmadığını görünce, Allah Teala’ya döner, afuvunu diler. Artık günahlarından soyulmasını, Ancak Allah Teala’dan istirham eder. Sonra kefenlenmesini düşünür. Şöyle ki: “İşte yıkayıcı benim zahiren bedenimi kefenle örttü; kefenimi envai çeşit kokularla kokulandırdı. Lakin günahlarımı örtemedi ve kokulandıramadı. Günahlarım benden ayrılmadı. Mal, evlad ve akrabanın müdahalesi olmaksızın, ancak o Rahim olan Allah Teala’nın mağfireti ile kusur ve günahlarım örtülür..” Sonra musallasını düşünür: "Dost, akraba namazgahda, günahlarımın bağışlanmasını dilerler; lakin kabul edici ancak ve ancak Allah'tır. Dilerse kabul eder, dilerse reddeder..." Burada tamamen Allah'tan gayrisinin faydasız olduğunu müşahede eder. Sonra cenazesinin taşındığını düşünür: "Erkekler günahlarımı değil, bedenimi taşıyorlar. Allah'tan başka üzerimden günahlarımı kaldıran yoktur..." diye itikad eder, inanır.
Sonra kabre konulmasını tefekkür eder: "Karanlık bir çukura beni koydular. Kabrin içinde yanlız kaldım. Kabirde ancak çeşitli sesler, vahşetler, korkunç haller, münker ve nekir sualleriyle başbaşa kaldım.." Bütün tanıdıklarına, evlad ve akrabasına, malına yalvarır. Lakin hiçbiri zararı def, menfaatleri celbetmeye güç bulamazlar. "Ancak Allah Teala'nın Zati sevgisi yararlıdır. O halde Allah Teala'ya olan bağlılığım, sevgim, kalbi alakadarlığım kaldı. O'ndan başka her şey boş..."
Böyle düşünmekle salik herşeyden alakayı keser. Şu kadar ki, Allah Teala'nın emrettiği ve izin verdiği en mühim beşeri ihtiyaçları tedarik ve tedbir vazifesine döner. Yani şeriatin izin verdiği işe, şeriatin izniyle döner.
Bu keyfiyetle düşünce, yedinci adabdır. Şu kadar ki, Ölüm rabıtasından maksad korkmak değil, kemali ile masivadan kesilmektir. Nitekim, ehlinin nezdinde kararlaştırıldığı gibi, Nakşibendi tarikatinin ali maksad ve gayesi, temel ve esası, Zati muhabbetin tahsilidir. Binaenaleyh yeni başlayanlara nazaran, ölüm rabıtası ile korkuya girmek ve tefekküründen de korkmak, Zati muhabbete engeldir.3
Zat-i Bari Teala'dan başkasına yönelmek, kör nefsin hatasından olur. Halbuki asıl gaye yanlız Allah Teala'nın Cenabı'na yönelmektir. Allah Teala'ya yönelmeye layık olduğunu idrak eden salik, bu andan itibaren haliyle başkasından yüz çevirir; O'na yönelir. Ayrıca O'nun sevgisinin zirvede olduğuna inanan; şübhesiz haliyle O'nun sıfatını bilmeyi ve O'na kavuşmayı siddetle arzular. Halbuki mehabbeti; O'nu görmeyi, O'nunla mücaneseti, O'nunla buluşmayı gerektirir. Bu da sıfatının bilinmesi ve O'nu sevmekten başkasıyla mümkün olamaz.
Allah Teala'nın hakkında, O'nu bilmekten ibaret olan ma'rifet; sıfatlarının bariz olarak keşfedilmesidir. Şöyle ki salik, sıfatlarının hükümlerine başlanır;4 ta ki günahlara çarpılması anında, O'nun azabının şiddetini, şübheyi kabul etmez inançla hisseder. Ve bu sayede nefsini dizginler. İşlediği birçok kebairden dolayı ümidsizliğe girmez. O'nun rahmet ve merhametinin şiddetine inanır. Diğer taraftan, iyi hal ve hareketlerini gördüğünde de iftihar etmez. Bu keyfiyeti bilmesi ve inanması; ancak taklidin dışında kamil imana... ve imanın ilm-i-yakin derecesine ulaşmasına bağlıdır. Zira kupkuru taklid halinde olanın, imanı ve zikri gaflet halinde olur. Kendisi gayrılık ve ayrılık halinde olanın mehabbet ve ma'rifeti de hasıl olmaz. Şu halde insan, bir kamil, mükemmel, muhib, arif ve hatta çok zeki ve bilgin bir şeyhin tarikatine girmek mecburiyetindedir. Ta ki, o kamil insan müridini beraberinde yolda götürebilsin... ve müridi de ona uyabilsin; onun ittiba' etmesiyle de ma'rifet ve mehabbeti tahsil etsin. (16/s.11-16)
2Bizce (Üstaz rahmetullahi aleyh) bir Fatiha, üç İhlas-ı şerifeyi Şeyh Abdülkadir Geylani ve Şah-ı Nakşibend'in ruhlarına hediye etmek, sadece onlardan yukarıdaki keyfiyetle himmet istemek kafi gelir.
3 Korku ve sevincin dimağı zedelememesi için, aşırısından sakınılır. Aslında zikirden dolayı akıl gitmez; aşırı korku ve aşırı sevgiden gider. Korku ve sevinci bu dereceye vardırmamak için tedbir almak gerekir.
4 Sevgi Bağı'ndaki itikadi ölçüleri ezberlemek gerekir. Çünkü Allah Teala ve Rasulü'nün sıfatlarını bilmeyene zikir esnasında şeytan musallat olur. Şeyh Hazretleri yukarıda işaret etti ki, şeytanın tasallutundan kurtuluşun çaresi Allah Teala'nın sıfatlarını bilmektir. Herşeyden önce bilmelidir ki, Allah Teala görülmez Hasılı, tabii, kanunların ve olayların hepsi Allah Teala'nın esmasının gerektirdiği ve esmasına bağlanan hükümlerdir. Herşeyin hakiki faili O'dur.