Bir hatıra
Şeyh Nesim Küfrevi Kuddise Sirruhu hazretlerinden bir hatıra...
Şeyh Nesim Efendi, anlatıyor: "Sene 1951..Demokrat Parti seçimleri kazanmış. Kasım Küfrevi milletvekili olmuş. Dine yapılar baskılar nispeten azalmış. Hocalar, şeyhler ve tarikatçılarla az da olsa bir araya gelip konuşuyoruz. İslami faaliyetlerde bulunuyoruz.
Mayıs ayında 2-3 tane sofiyle atlara bindik. Bitlis'ten kuzeye doğru açıldık. Gayemiz müridlerin arasında gezip tarikatın hal ve ahvalini sormak, herkesle haşır neşir olmaktı. Nitekim müridler de bizi daima görmek arzu ediyorlardı. Evvela Adilcevaz ve köylerine, sonra Patnos ve köylerine gittik.
Daha sonra, bir akşam Erciş'e geldik. Erciş'e gelene kadar 150 süvariden daha fazla müridler toplandılar. Karar verdik, o gece Erciş'te kalıp, sabah doğru Ağrı'ya doğru gidecektik. Erciş'te eskiden beri dostum olan Sıtkı Kürümoğlu'nun evine misafir olduk.
Kendisi evde yoktu. Van'a gitmişti. Hanım ve çocukları, izzet, ikram ve hürmetin son hududuna kadar bize hürmet ettiler. Sıtkı beyi sordum, "bu gece gelmez" dediler. Biraz yorgundum. "Yatacağım" dedim. Bir odada yatağımı hazırladılar. Saat onda gittim yattım. Diğer sofiler de başka odalarda yattılar.
Fakat benim nefsim böyle kalabalık izzet ve hürmetler karşısında çok böbürlendi, gururlandı, hoşuna gitti. Bu vesveselerle birlikte yatağa girdim, yattım. Bir ara baktım biri beni dürtüyor. "Kalk ulan, benim iznim olmadan nasıl odama girmişsin, yatağımda yatıyorsun. Sen benim hanımla işbirliği mi yapmışsın? Seni şimdi öldüreceğim" diye bağırıyor. Kalktım baktım ki, konak sahibim olan Sıtkı beydir.
Yataktan çıktım, zil zurna sarhoştu. Van'da arkadaşlarıyla öyle içmiş ki, aklını ferasetini yitirmiş. Arkadaşları onu otele götürmek istemişler. O ise "hayır, ben bu gece eve gideceğim" demiş. Şoförü onu evin kapısına bırakmış.
Dış kapı anahtarı kendisinde mevcutmuş. Onun için kimseye haber vermeden içeri girmiş. Doğrudan doğruya benim yattığım odaya girmiş. Yattığım yatak kendisine ait olduğundan beni yatakta görünce hanımının dostu sanmış. Kapıyı üzerime kilitlemiş. Eline silahını alıp, beni yataktan çıkardı. Asker gibi, "yat-kalk" diye talimat veriyor ve "seni öldüreceğim" diyor.
Hâlbuki beni o derece seviyordu ki, canını benim için verebilecek durumda idi. Öyle bir sarhoş olmuştu ki kendimi tanıtıyordum ; "sana misafir geldik. Sen burada yoktun. Senin odan ve yatağın olduğunu bilmiyordum. Bana burayı gösterdiler ve burada yatırdılar. Kapıyı aç, hanımını çağıralım. O sana her şeyi anlatacak" diyordum.
Bana şöyle cevap veriyordu ; "hı… Kapıyı açtın mı kaçacaksın. Sabah olunca polisleri çağırıp, seni onlara teslim edeceğim." Sonrada "Kalk, yat, uzan" diye bağırıyor ve bana işkence vermeye başlıyordu..
Boyu çok kısa olduğundan bana fazla yaklaşmadı. Böylece mücadelemiz sabaha kadar devam etti. Ne şekil olduysa, hanımı bizim seslerimizi duyup yukarı kattan aşağıya inmiş.. Seslerden anlamış ki, kocası zil zurna sarhoş. Ve bana hakaret ediyor.
Hanım efendi hemen sofileri seslendi, onlar kalktılar. İki sofi kapı önüne geldiler. Beraber kapıya vurmaya başladılar. "Sıtkı Bey! Allah aşkına sakin ol. Yanlış yapıyorsun. Sarhoşsun. Ne dediğini bilmiyorsun. Kapıyı aç, konuşalım. Bu zat Bitlisli şeyh Nesim Efendi'dir. Biz de onun müridleriyiz" dediler. Ne kadar iknaya zorladılarsa da, Sıtkı Bey kapıyı açmadı. Ta şafağa doğru, çok yorulduğu için yere düştü ve uyumaya başladı."
Şeyh Nesim Efendi'nin anlatması burada sona eriyor. Orada bulunan sofilerden dinlediğimize göre, Sıtkı beyin sızmasından yararlanan Şeyh Nesim Efendi, onun elindeki anahtarı alır, kapıyı açar. Sıtkı beyin hanımı ile iki sofi ağlamaya başlarlar. Şeyh Efendi'den özür dilerler. Sıtkı beyi götürüp yatırırlar.
Sıtkı Bey iki üç saat yattıktan sonra kalkar, banyo yapar. Aklı başına gelince hanımı yanına gelir. Akşamleyin yaptığı bütün hareketleri kendisine söyler. Sıtkı Bey bunları işitince, yeni evladı ölmüş biri gibi bağırıp ağlamaya başlar. "Şeyhin huzuruna nasıl çıkacağım. Şeyh Efendi beni affeder mi" diye üzüntüsünden kahrolur. Hatta bir ara intihar etmeyi düşünür. Silahı elinden alırlar, kendisini teskin ederler.
O arada Şeyh Nesim Efendi, onun bulunduğu odaya gelir. Sıtkı Beyi öpüp kucaklar; "Seni çoktan affettim. Çünkü bu suç senin değil, benim nefsimin suçudur. Bir iki gün önce arkasında gördüğü 100-150 atlıyı ve gördüğü hürmet ve saygıdan çok tekebbür etti, böbürlendi. Allahın ona verdiği nimeti unuttu. Ona yapılan saygı ve hürmetin kendi çalışmasından olduğunu sandı. Allah da bu böbürlenmeye karşı bir ceza olarak onu senin elinden cezalandırdı. Ben seni affettim, sen de beni affet" der.