بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Vakte bağlı olan zikirler

Vakte bağlı olan zikirler, Nakşibendi ve Müceddiyye tarikatlerine göre şöyle olmalıdır:
1-Seher vaktinde yahud biraz önce uyanınca salik uyanır uyanmaz:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى اَحْيَانَا بَعْدَ مَا اَمَاتَنَا وَاِلَيْهِ النُّشُورُ
 Yani: “Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah Teâlâ'ya hamdolsun; zaten dönüşümüz de O'nadır” der. Veyahud:
            اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى رَدَّ عَلَىَّ رُوحِى وَعَافَانِى فِى جَسَدِى وَاَذِنَ لِى بِذِكْرِهِ
 Yani: “Zât-ı Şerîfi'ni zikretmem için bana izin veren, cesedimde bana afiyet veren ve  ruhumu bana döndüren Allah Teâlâ'ya güzel övgüler olsun” der. Bu iki duadan birini ya da her ikisini de okur.
Sonra kazâ-i hacet yerine yürürken, içeriye girmeden evvel:
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْخُبُثِ وَالْخَبَائِثِ
Yani: “Allâhumme! Erkek ve dişi olan şeytan, cin ve mikroplardan San'a sığınırım” der. Heladan çıktıktan sonra da:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى اَذَاقَنِى لَذَّتَهُ وَاَبْقَى فِىَّ قُوَّتَهُ وَدَفَعَ عَنِّى اَذَاهُ
Yani: Lezzetini bana tattıran, güç yetmeyi ve kuvveti bende bırakan,  ezâyı da benden  defeden Allah Teâlâ'ya güzel övgüler olsun” der.
Veyahud bunları okumaktan aciz olan sadece çıktıktan sonra: غُفْرَانَكَ
Yani: “Ya Rabb! Bunca nimetlerin şükrünü edâ etmemekten ibaret hatalarımı örtmeni Sen'den dilerim” der.
بِسْمِ اللّٰهِ العَظِيمِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلَى دِينِ اْلاِسْلاَمِ
Yani: “ Azim olan Allah Teâlâ'nın adıyla temizlik yapıyorum. Ve İslam nimeti üzerine Allah'a hamdolsun.” “Niyet ettim üzerimdeki abdestsizliği kaldırmaya” diyerek temiz bir abdest alır. Her bir azayı oğuşturma esnasında kalben veyahut hem dil ve hem kalble: …………… “La ilahe illallah Muhammed-ur-Rasulullah” kelimesini tekrarlar. Eğer azaları yıkmak ve oğuşturmak esnasında salik zikre ara verirse şeytan kalbini istila eder; namazda vesvesesi çoğalır. Fakat kimin huzuruna gireceğini abdest almak esnasında zihninde istihzar ederse ve dil veya kalbiyle Tevhidi de tekrar ederse, şeytan aleyhilla’ne ondan uzaklaşır; vesvesesi de azalır.
Abdestin akabinde ayağa kalkar, kıbleye yönelerek veya namazgahına yürüyerek:
 اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِى ذَنْبِى وَوَسِّعْ لِى فِى دَارِى وَبَارِكْ لِى فِى رِزْقِى
 
Yani: “Allâhumme! Günahlarımı ört, evimi genişlet, rızkıma bolluk ve bereket ver” der. Veyahud bununla birlikte:
 
اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ ا اللّٰهِ وَحْدَكَ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُو لَهُ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنِى مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنِى مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ
 Yani: “ Kalbimle tasdik ve dilimle ikrar ederim ki; Allah’tan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd, mahbûb hâkim, rabb ve maksûd yoktur, O Birtek’tir, ortağı, benzeri yoktur, yine kalbimle tasdik, dilimle ikrar ederim ki,  Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ'nın Kulu ve Elçisidir. Allahumme! Beni tevbesi makbul olan, kalb ve bedeni temizliğe muvaffak olanlardan kıl” der.
 
Ebû Mûsa el-Eş'arî’den gelen hadîse göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem her abdest alışından  sonra bu duayı okurdu. İmam Şafii’nin tesbitine göre Rasûl-u Muhterem bu duayı okurken de yüzünü semaya çevirir, ellerini kaldırır, ayakta olduğu halde kıbleye müteveccihen bu duayı okurdu. Hanefi fukahasının kitablarında bu keyfiyetle bu duanın okunup okunmamasına rastlayamadım.
Bu arada giyinik değilse, giyinirken de:       
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذى كَسَانِى هٰذَا الثَّوْبَ وَرَزَقَنِيهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّى وَلاَ قُوَّةٍ
Yani “ Güç, kuvvet ve takatim olmaksızın bu elbiseyi sadece nimet olarak bana giydiren Allah Azze ve Celle’ye hamdolsun” der. Ve artık namazgahına varır, iki rek’at abdest namazını, camiye gitmiş ise tahiyyet-ul-mescidi yahud teheccüdü yahud sabah namazının sünnetini niyet ederek kılar. O anda farz kılmıyorsa yani vakit müsaid ise sabahın sünneti ve farzı arasında yahud fecr ve sünnetten de önce teheccüd niyetiyle bunu yapar.
2-Kıbleye yönelmiş olduğu halde diz çökerek ellerini dizlerine koyar yahud bağdaş kurar, ellerini göbeğinde bağlar, parmakla sayarak yirmi dört kere :
اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ (Estağfirullah-el-Azim) yirmi beşincide: …………(Estağfirullahellzi La ilahe illa hüv-el-Hayy-el-Kayyum)
der. Yani: “Kendisi’nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd olmayan Allah Teâlâ'dan, günahlarımı örtmesini dilerim. İtikad ederim ki O  Mutlak hayat sahibidir; her şeye hayat verip mahlukunun işini tedbir edendir. Ve O’na dönerim”  demektir. Yahud yirmi beşincisinde:
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ رَبِّى لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ خَلَقْتَنِى وَاَنَا عَبْدُكَ وَاَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ اَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَاَبُوءُ بِذَنْبِى فَاغْفِرْ لِى فَاِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ اَنْتَ
der. Yani: “Allâhumme! Sen benim Rabb'im = ilim ve iradenle beni sıfır yokluktan var eden, kudretinle yeşerten, yaşatan, hükmünle belli bir nizama tâbi' tutan Ulu Zat'sın; Sen'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. Sen beni yoktan var ettin. Ben de Sen'in kulunum. Ve gücüm yettiği kadar ben Sen'in ahdin = Elest Günü’nde “kalu bela” diye antlaşmana ve gerçek va'dine bağlı kalmakta sebat etmekteyim; işlediğim şeylerin şerrinden San'a sığınırım. Üzerimdeki icad imdad nimetlerini itiraf ederim. Azametine karşı işlediğim günahlarımı da itiraf ederim. Binaenaleyh beni mağfiret et. Gerçek şu ki Sen'den başka günahları mağfiret eden = bağışlayan yoktur.” demektir.
3-Bir Fatiha üç İhlas-ı Şerif’yi okur; sevabını bağlı olmuş olduğu silsilenin imamına ve meşayıhının ruhlarına, özellikle şeyhinin ruhuna bağışlar; onları vesile edinir; istimdadda bulunur; ve şöyle inanır: “Benim şeyhim yanımdadır. Onun kalbinden veyahud iki kaşları arasından benim sol mememin iki parmak aşağısındaki kalbimin üzerine su şeklinde bir nur, feyz gelmektedir” Bu nur ve feyzi, ikisinin arasında bir flüoresan yahud dimdik bir beyaz direk gibi canlandırır. Ve diğer taraftan ağzını kapatarak nefesini burnundan çıkarır; hareketsiz, sessiz, nefesle   ………….. Allah Allah Allah der. On beş, yirmi beş dakika arasında buna devam eder.
Şayeh mürşidi kendisine aded tayin etmiş ise, mesela en az beş binden başlayarak tayin edilen adedi bir oturuşta veya iki oturuşta veya üç oturuşta tamamlamaya çalışır.
Böylece her sabah devam eder. Zikretmiş olduğu ismin tecellisi ve nurları kendisine bariz görülünceye kadar bu keyfiyetle devam eder.
Ekabir demiştir ki: Seher vakti sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra akşam oluncaya kadar şu üç keyfiyetten biriyle devam edene, mutlaka zikrettiği ismin nurları inkişaf eder ve bu sayede kendisi “Fena Makamı”nı tahsil eder:
Birinci keyfiyet mürşidinin iki kaşı arasında yahud da iki kaşları arasında değil de, sol memesinin iki parmak aşağısındaki hayvani kalbinden hareketle nurani olan kalb latifesini yuvarlak bir daire olarak tahayyül ederek bütün dikkatlerini o daireye hasretmesi, sonra o daireyi büyüterek kendini o nurani dairenin içerisinde bulundurduğu halde yine kalbiyle …………….. Allah Allah Allah diye devam etmesidir.
Salikin hayalinde tasavvur ettiği daire, basiretle yani göz kapalı olduğu halde, özellikle karanlıkta bariz bir surette görülürse, salik zikrini bırakır, o daireyi seyretmekle meşğul olur. Yani daireyi büyüterek ona bakar. Ki bu tahsilin ikinci keyfiyetidir, yani sadece rabıtaya devam eder.
İkincisi, yine mürşidin huzurunda olduğuna inandığı halde mürşidinin suretini büyütüp sadece onu seyretmekle yetinir. Bu takdirde artık zikri, kendinin o daire içerisinde bulundurulması ve nefsani=hayali konuşmalarının kestirmesidir. Böylece bu keyfiyette zikir yoktur, rabıta vardır.
Halidiyye tarikatinin bazı kollarında birinci keyfiyet yani rabıtayla birlikte zikir; zikrin neticesi olan nurlar görülünce, onunla; görülmezse manayı düşünmeksizin sadece zikrettiği Lafza-i Celal’in telaffuzuyla meşğul olunması tercih edilmiştir. Daha ziyade rabıtaya ehemmiyet verilmektedir. Şeyh Ahmed Said ve Şeyh Abdulğafur Abbasi Hazretleri = Müceddidiyye tarikatinde olan meşayıh ise, rabıtadan daha ziyade zikre ehemmiyet vermektedir.
İttifakla tasavvur ettiği daire bariz bir surette görülmezse yahud yıldız gibi görülüp sür’atle zeval bulursa, o dairenin temaşasını ve seyrini bırakır, salik, mürebbisi = mürşidi tarafından emrolunduğu zikrine devam eder. Yani bir taraftan mürşidinin nurani suretine yahud o nurani olan daireye bakar, temaşa eder, diğer taraftan kalben ……………… Allah Allah Allah zikrine devam eder. (20/s.64-68)