بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

İMAN'nın manası nedir?

Lügatte İMAN, if’al babından, inanmak, doğrulamaktan ibaret mutlak tasdiktir. Yani söz söyleyeni yahud sözünü gerçeklemek demektir.

Seriat ve ıstılahta ise imanın manası, Peygamber’in Allah Teala tarafından getirdiğine tasdikle inanmak, ona gönül bağlamak ve suret-i kat’iyyede kabul etmektir. Yahud kesin olarak, Peygamber’i mutlak surette tasdik etmek, imandır. Bunu dille ikrar etmek tasdikin şartıdır.

Böylece Peygamber’e yahud Peygamber’in tebliğ buyurmuş olduğu dine, her hususta tasdik şartıyla tereddüdsüz inanan kimseye MÜ’MİN denilir. Mü’min de bu keyfiyetle, fiilen itikad eder. Yani, Peygamber ve sözüne gönül bağlama ve bunda sebat etme, kararlı olmaya İTİKAD denilir. Türkçemizde inanmak, budur.

Şu halde iman, şekki, vehmi, tahayyuli olan düşünce ve tasavvuru, yani zan ve cehilden ibaret olan tasdiki kabul etmez. Taklide mebni olan iman ise, gerçeğe mutabık olmak şartıyla makbuldür. Kelamcıların, Tevhide dair ortaya koymuş oldukları delilleri bilmek de şart değildir.

İSLAM, Peygamber’in getirmiş olduğu dinini kabul etmek ve ona boyun eğmektir. Bu tarife göre iman ve İslam eş anlamlı kelimelerdir. Keşşaf’ın; kalbin müdahalesi olmaksızın, dinden dilin ikrarıyla kabul edilen hüküm İslam, aynı hükmü kalben de tasdik etmek ve ona gönül bağlamak imandır, şeklindeki tarifi, Şafii mezhebine göredir. Çünkü Hanefi ve Maturidilere göre, iman ve İslam eş anlamdadırlar.

İMAN, itikad demektir. Kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmektir. Ebu Hanife'ye göre ikrar, imanın rüknüdür. İmanın aslı "amentü" deki mezkur altı eşyayı kalben tasdik, dil ile ikrardır. İtikad kat'i bir hükümdür ki, şek ve zannı kabul etmez. Bu altı şeyden birisini inkar eden veya hafife alan iman etmiş olmaz.

İMAN, güven vermek ve güven almaktır. İlimizde güven vermek ve güven almaya “inanmak” ismi verilmiştir. Yani iman, bir insanın: “Amentu Billahi” demesiyle: “Peygamber’in Allah’tan verdiği haber kesinlikle gerçek ve doğrudur.” Diye hükmetmesiyle Allah Teala’ya güven vermesi; ve bu sebeble de kendisine Allah Teala’nın: “Bana eş koşmaksızın Uluhiyet ve Rububiyetim’i ve elçimin verdiği haberi kabul ettiğin, hükmüme rıza gösterdiğin sebebiyle Ben de seni afuv ederim” diye va’d-i şerifinden güven alması demektir.

İMAN; hiçbir şübheye sapmaksızın görürcesine Allah Var'dır, Bir'dir, melekler varlar, Allah Teala tarafından Cibril vasıtasıyla peygamberlere inen kitabların hükümleri, Allah Teala'nın peygamberleri tayin etmesi, ahiret yani cennetin nimeti ve cehennemin azabı, hayr olsun, şer olsun herşeyin Allah Teala'nın hüküm ve takdiriyle olması hak ve gerçektir, diye kalben tasdik etmek yani içtenlikle doğrudur diye karar vermek, hüküm etmektir.

İMAN:

Hiçbir şübheye sapmaksızın Allah Var'dır, Bir'dir; melekler vardır, Allah Teâlâ’ya isyan etmezler, emrlerini yaparlar;
Allah Teâlâ tarafından Cibril vasıtasıyla peygamberlere inen kitabların hükümleri haktır;
Allah Teâlâ'nın tayin etmiş olduğu peygamberleri doğru söylemişlerdir;
ahiret günü yani kabirden cennetin nimetine, cehennemin azabına varıncaya kadar hepsinin olması gerçektir; 
hayr olsun, şer olsun, her şeyin Allah Teâlâ'nın hüküm ve takdiriyle olması hak ve gerçektir,
diye kalben tasdik etmek yani cân-ı gönülden, hak ve gerçektir diye görürcesine karar vermek ve hüküm etmektir.


.......................................
İman, güven vermek ve güven almaktır. Dilimizde güven vermek ve güven almaya “inanmak” ismi verilmiştir. Yani imani bir insanın: “Amentü Billahi” demesiyle: “Peygamber’in Allah’tan verdiği haber kesinlikle gerçek ve doğrudur.” Diye hükmetmesiyle Allah Teala’ya güven vermesi; ve bu sebeble de kendisine Allah Teala’nın: “Bana eş koşmaksızın Uluhiyet ve Rububiyetim’i ve elçimin verdiği haberi kabul ettiğin, hükmüme rıza gösterdiğin sebebiyle Ben de seni afuv ederim” diye va’d-i şerifinden güven alması demektir. [35/s.11]