بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Sevginin İkinci Bağı İSLAM'dır

                           SEVGİNİN İKİNCİ BAĞI İSLAMDIR
İslam, inanılması şartıyla Allah Teâlâ'nın emrine teslim olmak demektir. Nitekim Muâ­viye bin Hayda'nın dedesi Muâviye radıyallâhu Teâlâ anhu Peygamber'e gelerek:

“Ya Rasûlallah, Rabb'imiz neyle Seni seçip bize göndermiştir?” Rasûlullah:

  بِدِينِ الاِسْلاَمِ “Şirk, nifak, riyâ ve inkarın karışımından hâlis İslam Dîniyle Beni seçip gönderdi.”

Muâviye: “Allah Teâlâ'nın Cânibi'nden bize getirdiğin her türlü karışımdan hâlis İslam Dîni­nin şer'î hükümleri nelerdir?” diye sorunca Ra­sûlullah'ın:

اَنْ تَقُولَ اَسْلَمْتُ وَجْهِىَ لِلّٰهِ وَتَخَلَّيْتُ وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ وَتُؤْتِىَ الزَّكَاةَ وَكُلُّ مُسْلِمٍ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ مُحَرَّمٌ اَخَوَانِ نَصِيرَانِ لاَ يَقْبَلُ اللّٰهُ مِمَّنْ اَشْرَكَ بَعْدَ مَا اَسْلَمَ عَمَلاً حَتَّى يُفَارِقَ المُشْرِكِينَ
           
a-“Her türlü şirk ve şeriklerden boşalmış olduğum halde bütünümle Allah'a teslim oldum, dersin = inanırsın.
b-İhlas üzere ta'dîl-i erkanla beş vakit namazı dosdoğru kılarsın.
c-Zekatı müstehaklarına verirsin.
d-Her Müslümanın hürmeti her Müslümana vacibdir = gerekmektedir: Birbirine yardımcı iki kardeşlerdir.
e-Müslüman olduktan sonra müşriklerden tamamen ayrılıncaya kadar Allah'ın hiçbir ameli kabul etmeyeceğini bilmendir...” diye buyurduğu hadîs-i şerîfin ve:
فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالعُرْوَةِ الوُثْقَى لاَ انْفِصَامَ لَهَا وَاللّٰهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“...Artık kim tâğûtu inkar ederek bırakır ve Allah'a iman ederse, şübhesiz o kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitici, kemâliyle bilicidir.”

buyrulan ayet-i kerîmenin hükmünce tâğûtun, şirk ve müşrikin, küfür ve kafirin terk edilmesi şartıyla İslam;

Allah Teâlâ'nın dînine inanarak teslim olmak, ihlas üzere ta'dîl-i erkanla namazı yerli yerinde kılmak, Dînin helalini helal, haramını haram saymak, her Mü'min kardeşinin malını, kanını, namusunu korumakla gerçekleşir. Şu halde

لَيْسَ الاِيمَانُ بِالتَّحَلَّى وَلاَ بِالتَّمَنَّى وَلكِنْ مَا وَقَرَ فِى القَلْبِ وَصَدَّقَتْهُ الاَعْمَالُ

“İman süslü görünmek, boş temennîlerde bulunmak değil; bilakis amelin doğruladığı iman, kalbde yerleşen tasdik ve güzel ahlak melekesi.” olunca,
 
 a-Tâğûtun, şirk ve müşrikin, küfür ve kafirin, nifak ve münafıkın bırakılması,
 
 b-Şehadet kelimesi getirilerek “Müslüman oldum” sözünün üzerine sebat edilmesi,
 
 c-Zarûret-i Dîniyyeden birisinin inkar edilmemesi,
 
d-Kur'an ve hadîsin hükümlerinin, tâğut ve müşriklerin hükümleri üzerine tercih edilmesi olmak üzere İslamın dört şartını yerine getirmeksizin mücerred:

اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ   

“Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasû­lühu.”

diye Şehadet Kelimesi'nin söylenilmesi,Tevhîde inanılmasına, İslam Dînine teslim olunmasına kâfi gelmez.
            Kelime-i Şehadet'in manası ise: “Allah Teâlâ'dan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd olmadığına, kalbimle tasdik, dilimle ikrar ederek şehadet ederim.”
            Aynı zamanda mahluka Tevhîde inanmayı ve Tevhîdin gerektirdiği hükümleri öğretip bildiren “Muhammed'in de Allah'ın Kulu ve Rasûlü olduğuna, kalbimle tasdik, dilimle ikrar ederek şehadet ederim.” demektir.
            قَال اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ اِنَّنِى اَنَا اللّٰهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنَا فَاعْبُدُونِى مَنْ
جَائَنِى مِنْكُمْ بِشَهَادَةِ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ بِالاِخْلاَصِ دَخَلَ فِى حِصْنِى وَمَنْ دَخَلَ فِى حِصْنِى اَمِنَ مِنْ عَذَابِى

“Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
 Gerçekte Ben Benim: İsmim Allah'tır: Ben'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur.
              Ben'i Birleyip İsim ve Sıfatım'la tanıyın, ihlas üzere Ban'a ibadet edin: Yukarıdaki dört şartın itibarıyla Sizden kim, sadakat ve ihlasla “Allah'tan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur.” demek şe­hadetiyle Ban'a gelirse, Ben'im kal'ama girmiştir; kim de kal'ama girmiş olursa, ebedî azabımdan emin olur.”

buyrulan kudsî hadîs-i şerîfte Allah Teâlâ:

اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ
مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

“Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eş­hedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasû­lühu.” demek sûretiyle içtenlikle inanarak şe­hadet getirene güven vermiştir.
Hadîs-i şerîfte:

مَنْ شَهِدَ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ النَّارَ

“Kim, gerçekte azabından korkulan, Zâtı’yla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan Allah'tan başka hiçbir ilah = hakîkî ma'bûd ve mahbûb olmadığına ve hakîkaten Muhammed'in de Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet ederse, Allah kendisine ateşi haram kılar.” buyrulduğu üzere

وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

“Ve eşhedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasûlühu.” Yani: “Gerçekte Muhammed'in de O'nun Kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim = hak ve gerçek olduğuna hükmederim.” demeksizin Tevhî­de inanmak sahîh olamaz.

Aynı zamanda “Mu­hammed Allah'ın Rasûlü'dür, ama Arablara gönderilen peygamberdir.” diyerek risâletini bir kavme tahsîs edenin de Tevhîde imanı sahîh olmaz.