بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

HADİS NO:44_Cennetle Müjdelenler

İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe, Ebû Davud, İbnu Mâce ve Hâkim'in tahric ettikleri, Saîd bin Zeyd radı­yallahu anhu'dan gelen; İmam Ahmed, Tirmizî ve İbnu Hibban'ın tahric ettikleri, Abdurrahman bin Avf radıyallahu anhu'dan gelen sahih bir hadîs-i şerîfte Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عَشَرَةٌ فِى الجَنَّةِ اَبُو بَكْرٍ فِى الجَنَّةِ وَعُمَرُ فِى الجَنَّةِ وَعُثْمَانُ فِى الجَنَّةِ وَعَلِىٌّ فِى الجَنَّةِ وَالزُّبَيْرُ فِى الجَنَّةِ وَطَلْحَةُ فِى الجَنَّةِ وَعَبْدُ الرَّحْمٰنِ فِى الجَنَّةِ وَاَبُو عُبَيْدَةَ فِى الجَنَّة وَسَعْدُ بْنُ اَبِى وَقَّاصٍ فِى الجَنَّةِ وَسَعِيدُ بْنُ زَيْدٍ فِى الجَنَّةِ

H.44: “On zevat cen­nettedir: Ebû Bekr cennettedir. Ömer cennettedir. Osman cennettedir. Ali cennettedir. Zübeyr cennettedir. Talha cennettedir. Abdurrahman cennettedir. Ebû Ubeyde cennettedir. Sa'd bin Ebî Vakkas cennettedir. Saîd bin Zeyd cennettedir.”

Ebû Dâvûd'un metninde «Ebû Ubeyde bin el-Cerrah» zikredilmediyse de, diğer bütün hadis kitablarının metinlerinde o da vardır. Ashabın cennete girmeleri, sadece hadiste zikredilen bu on zevatla hududlandırılmamaktadır.
Nitekim Fâtime radıyallahu Teâlâ anhâ bu «on»un içinde zikredilmedi, başka hadislerde zikredildi. Hem mesela Ebû Eyyûb-il-Ensârî, Ubeyy bin Ka'b, Ebu-d
-Derdâ', İbnu Mes'ûd, Abdullah bin Selam, azadlı­lardan da Selmân, Suheyb, Bilal radıyallahu anhum haklarında da müjdeleyici hadisler çoktur. Onların menkîbelerinde hadis imamları nakletmektedirler.
 
Ümmet imamları söz birliğiyle: «Her sahabî, kal­binin ve ruhunun saflaşması, ilimle doldurulması, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e teslim ve sevgisi nisbetinde رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ “Allah onlardan razı olmuş; onlar da Allah'tan razı olmuşlardır.”[[1]] mealindeki ayetin ve benzer ayetin müjdesi altına girmektedirler.
 
Onlar Allah Teâlâ'nın İzzeti'ni, Celâli'ni dâimi bir sûrette zihinlerinde tutmakta idiler. Ve Allah Teâlâ'dan son derece korkar, utanırlardı. Kendilerine cennet müjdeleri verilenler dahi, müjdelere dayanmayıp aşırı derecede korkarlardı. Nitekim Sıddîk-i Ekber Ebû Bekr radıyallahu Teâlâ anhu, o kadar kendini küçük görürdü ki, övüldüğü zaman: “Keşke ben bir mü'minin bedeninde bir kıl olsaydım.” derdi. Yine ikinci halîfe Ömer Faruk, radıyallahu anhum cemîan, kendi kendine: “Hee Ömer! Eğer suçların mağfiret olunmazsa ne yaparsın zavallı? Kaçacağın yer de yok!” derdi, sonra ağlardı.
 
Apaçık müjde almayanlar, tabiî ki daha fazla korkarlardı. Hepsi âdildirler. Hadîsin naklinde dahi mechul kalmaları yani isimlerinin bilinmemesi yahud vasıflarının bilinmemesi dahi âdil olmalarına zarar vermez.» demekte ittifak ettiler.
 
Ne faide ki, müsteşriklerin kitabları tercüme edilince, müslümanlar da onlara uyarak bu i'tikâdî meseleyi unuttular; ashab-ı kiram veyahud da büyüklerden herhangi birisinin, mesela İmâm-ı A'zam ra­dıyallahu anhu'nun ismini andıkları zaman, sadece «Ebû Hanîfe» yahud sadece «İmam Ebû Hanîfe» yahud «Şâfiî» yahud «İmam Hanbelî .....» mücerred isimleriyle anmaktalar. İşitenler, bu zevatlardan böyle isimleri işitince, o âlî, üstün ve seçkin imam cemaatini yani «hayr-ul-kurûn»da yaşayan imamları, mesela mücerred «Ebû Yûsuf» denilince İmam Ebû Yûsuf'u, gördükleri bir köy imamı gibi zanneder. Ehli beyti de böyle anmaktadırlar.
 
 Ben bunlara hayret ediyorum: Nasıl namazda: وَعَلَى عِبَادِ اللّٰهِ الصَّالِحِينَ “Ve Allah'ın selam ve selameti, rahmeti, Allah Teâlâ'nın salih kulları üzerinde olsun.”; aynı zamanda salli – bârik salavâtında:اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ “Allâhumme! Selam ve selâmetin, bereket ve rahmetlerin, efendimiz Muham­med ve efendimiz Muhammed'in âli üzerinde olsun.” dedikleri halde, Allah'ın huzurunu en kapsamlı manayla kuşatan, ilan eden namazın içinde, salihleri ve ehli beyti zikreder; Allah'ın huzurunu andıran namazının kabulüne dahi vesile kılarlar da, selamdan sonra onları nasıl unutur, kendilerine rahmet okuma­yı, saygıyla anmayı, neshedilmiş bir şeriat gibi bilirler. Evet, maatteessüf biz zavallılar, namazı kıldığımız halde namaz kılmanın ne olduğunu bilmekten âciz kalmaktayız. Allah Teâlâ bize inayet, hidayet, tevfîk kapısını açsın, diyelim.

 



[[1]]El-Mâide Sûresi ayet 119