Havâdisle, Şahısları Bilmekle Din Bilinmez Ehâdisle Bilinir
İslam dinini bilmek, bildirmek, yaşamak ve yaşatmak; yeryüzündeki Müslümanları hakim kılmak usulü havâdisle değil, ehâdisledir. Şahsı övmekle değil, şahsiyeti bildirmekledir. Riyâset ve siyâsetle değil, hizmet ve samimiyetledir.
Allah'a teslim olmak, O'nu sevmek, emirlerini dinleyip kabul etmekledir. Çünkü din, vaz'î ve beşerî bir sistem değildir. Din: İlâhî, ciddî bir nizamdır; zandır, kanundur, inançtır, adâlettir, şuurlu hareket etmektir, saygıdır, sevgidir, bağlılıktır. Din, Allah ile kul arasında bir bağlılıktır. Çünkü havâdis, Hakk'a ulaşmaya vesile olursa güzel; olmazsa kötülük, nemîmet (başı boş haber dolaştırmak)tır. Din, insan doğmadan insanla ilgilendiği gibi, öldükten sonra da ilgilenir. Şimdi dinin beşerle ilgilenmediği bir nefes bulur musunuz? Binaenaleyh şahıslar üzerinde durmayıp, mesele üzerinde duralım.
Şahıs, takvâ sahibi değilse, sûreti insan ruhunu tiksindirdiği gibi, sîreti de fenâlığı yaymaya vesile olur. Onun için din; havâdisi yaymak değil, ehâdisi okumak, bilmek tatbîk etmektir.
Ehâdis, havâdis kelimeleri birbirine benzer ama bir değillerdir.
Ehâdis: Allah'ın ve O'nun Rasûlunün istek ve arzularını, emir ve yasaklarını kabul etmek, inanmak, hoşluk ve yumuşaklıkla tebliğ etmektir. Ehâdis: Dini güzelce izah ve tahrîr etmektir. İnsanları bir araya, tek bir vücud haline getirmeye vesile, destek ve köprüdür. Doğrusu ruhlara hayat veren bir enerji ve tıbb-ı ilâhiyedir.
Havâdis: bunun tam aksidir. Fenalıktır, felakettir, fitnedir, fücurdur, bühtandır,avcılıktır, tenkiddir, dövüş, kavga... Böylece şahıslarla uğraşmakta böyle...
Allah ve O'nun Rasûlü'nün sözlerinden ibâret olan ehâdis, insanın ruhunu ve kalbini saflaştırıp, özleştirir. İnsanları seviştirir. Fert ve toplumu, insancılık ve güzel ahlakın hakîkatından, insanın yaradılış gayesinden haberdâr ederek uyarır. Huzura davet eder, birleştirir, tekleştirir, vahdeti te'min eder, Tevhide ulaştırır.
Din ittifakı, tanışmayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı emreder. Beşer de emirlerini yerine getirir, yasaklarından sakınırsa, yeryüzünde galib ve hükümrân olur.
Vaz'î bütün beşer nizamları, sistemleri nefse uymak ve hevestir. Netice itibarıyla da tefrika, nefret, anarşi, hezîmet, zulüm ve insan ruhunu tiksindirici abes işlerdir.
Beş tavuğun, rahatlıkla bir arada yem yediklerini gördünüz mü?!!!...
Elbette beş yüz Müslüman insanın bir arada sevgi, samimiyet, huzur ve rahatlıkla, bir sofradan yiyip, içtiklerini ve her birinin yanındakinin ağzına, tatlı lokmalarını en üstün ikram, en üstün samimiyet, en üstün saygıyla ve şefkatle verdiğini görürsünüz. İşte vahdet ve ittifak... Bunun için İlâhî nizam.. Bunun için din ve İslam... İnsan fıtraten bunu ister, bunu arar; bulamadığı için huzursuz olur, tahriri bırakır, sövmeye başlar. Meseleyi bırakır, şahıslarla uğraşır.
Hacca gittiniz mi?.. Bir milyon insanın aynı hareketle beraber dolaşmalarını, yatıp kalkmalarını gördünüz mü? Görmedinizse, bir tek imama uyarak, bir camide beş yüz kişinin yerküresinin düz çizgileri gibi bir izde, beraberce yatıp kalkmalarını; imama değil, Allah'a ibadet ettiklerini görürsünüz. Cemaat.. Cuma..
Bir milyar rakamın dağınık sûretindeki varlığını ve adedini tesbit edebilir misiniz?..
Ama tek bir çizgi altına birler, onlar, yüzler safların çizgilerinde bir araya geldiğini gördüğünüz takdirde; sayının kaç, kuvvetinin ne kadar, kaç fabrika yapmaya yeteceğini elbette tesbit edersiniz. Bunun için önce ittifak, vahdet; sonra vazife taksimi.. Her bir insan mesleğiyle hizmetçi olursa riyâset, şahıs ortadan kalkmış olur.
Şimdi 1.000.000.001 rakamlarımın 1 rakamıyla, milyarı bildiren 1'in arasında hiç bir fark var mı?..
1.000.000.001 rakamından, sağdaki 1'i ve soldaki 1'i yok ederseniz ortada milyar bulunur mu?.. En büyük bir ile en küçük bir; ortadaki birlerle beraber birdir. Mü'minlerin misali işte böyle tek vucuttur. Birlerin birleşmesi halinde, adalet güneşi insan küresinin bütün zerrelerine hayat vermiş olur. Bu hayat ebedî hayattır. Ebedî hayat ve saadettir.
Bunun için gazete ve mecmuaların, vaizlerin, hülasa tebliğcilerin vazifeleri; özellikle bu zamanda havâdis değil, ehâdisi bildirmektir.
Şu halde " İbn-i Teymiye şöyle şöyledir, şu şunu yaptı, bu bunu yaptı " gibi dedikoduları bırakmak gerekir. Dört mezheb imamlarının, doğrusu müctehidlerin anlayışı ile Kur'an ve hadisin anlaşılması, öğrenilmesi, öğretilmesi şarttır. Aksi takdirde hak ve hakîkat ortadan kaybolur. şahıslardan nefret, insanların gözlerini hakikati görmekten kamaştırır. Nitekim Hazreti Ali radıyallahu anhu buyurur ki : " Hak ve hakikati kişilerde bilmeyin. Hak ve hakikati bilin, ona tabi' olan kişileri bileceksiniz. " Vesselam