بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

İbadetin karşılığı ğaybi faidelerdir.

 El-Bakara Süresi 2 ve 3. ayetlerindeki "Ve Kur'ân-ı Hakim, takva sahiblerine hassaten doğru yolun ta kendisidir, ki o Mü'minler, hulûs-i kalble ğayba inanırlar." diye tercüme edildiği gibi, "...görülmemeleri halinde yani gizlide dahi, inandıkları yani doğruluğuna hüküm ettikleri zikir ve ibadetlerini icra ederler." diye de tercüme etmek mümkündür.
İş böyle olunca birinciye göre kalb kasdedilmiş, ikinciye göre kalble birlikte sıdk ve sadakat de kasdedilmiştir. Yani ihlas ve sadakat, hem imanın, hem ibadetin şartıdır. Çünkü sadakat olmaksızın nifaka, ihlas olmaksızın riya ve gösterişe yol açılır.

Hulûs-i kalble görmeden inanmak, imanın şartı olunca, bir şeyleri görmeye çalışarak değil, sadece Allah Subhânehu ve Teala’nın zikir ve ibadetler mukabilini bize vereceğine inanıp dini tatbikatlarımı yapmış olmalıyım.
Mesela: "Şu kadar salavat okumakla Peygamberimiz'i rüyada görürüm." diye rüyayı veyahud benzer şeyleri amaç edinmemeli, ancak salavat-ı şerife ve zikirlerin sevabı vardır, diye inanarak bu işi ivazsız, ğarazsız yapmalıyım. İş bu yapmaklığımdan, O da razı olur.
Çünkü Hakk Subhânehu ve Teala’nın rızası, ihlas ve sadakatle kazanılır. O halde ihlaslı ve sadık olmalıyım. İvazsız ve ğarazsız halis imandan hareketle taat ve ibadetlerimi icra etmeliyim.
Gözle görülmeyen, zahiri ve bâtıni hislerle dahi bilinmeyen şeylere "ğayb" denilir. Allah Subhânehu ve Tealainın Zat-ı ŞerIfi, cennet, cehennem, melekler, insan ruhu gibi şeyler ğaybdır ve ğayba nisbet edilir. Bunlara  "ğaybi" denilir.
Söylemiş olduğumuz söz yahud yapmış olduğumuz hareketlerimiz, Allah Subhânehu ve Teala’nın dinine tıpatıb uyuyorsa, buna ibadet denilir. Eksik ve fazla olmaksızın bütün ibadetlerimi şer'i şerifin tarifine göre icra etmeliyim.
 
   İbadetin karşılığı ğaybi faidelerdir. Mesela kıldığımız namazdan, müstehaklarına verdiğimiz zekattan, tutmuş olduğumuz oruçtan, hac yapmamızdan, zikir çekmemizden, Kur'an’ı tilavet etmemiz = okumamızdan amaçladığımız sevablar, cehennemin azabından kurtuluş, cennet ve nimetlerine ulaşmak gibi şeyler, ğaybi faidelerdir. Her hususta ve her yerde ğaybi faideleri amaçlamalıyım. Rabb'imin emri olduğu için yapıyorum, diye hüküm etmeliyim. Bunun ismi niyettir. Ne olursa olsun, başlamak zamanında herhangi bir ibadette Allah Teala’nın rızasını kazanmaktan, azabından kurtulmaktan, cennetin nimetlerini kazanmaktan başka şeyi amaçlamaya da şirk ve riya = gösteriş denilir. Mesela: "Namaz kılayım; halk beni sevsin." gibi.
 
 Şu halde herhangi bir ibadete başlayacağım zamanda, doğrusu abdest alırken dahi, kalbimi Rabb'imin rızasını kazanmaktan başka her şeyden temizlemeliyim. Ve ibadetleri ivazsız ğarazsız yapmaya da ihlas denilmektedir. İhlasla başlanılan bir ibadetin yapılışı esnasında gelen vesveseler, şirk ve riya sayılmaz.
Başlamakta böylece yapmayı başardığım zaman, "Allâhu Ekber", "Subhânallah", "Elhamdu Lillâh" gibi söylediğim sözler, telaffuz olarak, keyfiyet olarak yani şekil olarak Allah Teâlâ'nın dinine uyuyorsa, bu söylediğim sözlerden yahud hareketlerimle kıldığım namazdan Allah Teâlâ razı olur demektir. Her şeyde, her ibadette Rabb'imizin rızasını amaçlamalıyım. İş bu amacımın adı da niyettir.