33-Hadis-i Şerif
Evvela her Mü'min, Allah Azze ve Celle'nin kudretinin şumullü olduğuna, her mahlukun da kendisi gibi zaif ve Allah Teâlâ'ya muhtac olduğuna hüküm eder, inanır ve kendini Allah Teâlâ'nın kontrolü altında bulundurur; sebeblerin, Allah Teâlâ'nın idaresi altında olduğuna hükmeder; Allah Teâlâ'nın, kulunun aleyhindeki sebebleri lehine döndürmeye güçlü olduğuna inanır. Allah Teâlâ'nın sebebleri kulunun lehine döndürmesinin, âdetinden biri olduğuna hükmeder. Böyle inanmasıyla yani Allah Teâlâ'nın hakîkî fâil ve hakîkî müessir olduğuna hükmetmesiyle, kulun Tevhîdi gerçekleşmiş olur.
اِحفَظِ اللهَ تَجِدْهُ تُجَاهـَكَ "Allah'ın şer'î hükümlerini koru; daimi bir sûrette önünde yardımını bulursun." buyurmakla Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, Abdullah bin Abbas radıyallâhu anhumâ'ya, sebeblere sarılmakla beraber sebeblerin tesirine inanmamasını ve sebeblerin, Allah Azze ve Celle'nin fiilî sıfatlarının tasarruf ve inişine alet ve vasıta olmasını öğretmiş; buna inandığı zaman, her anda Allah'ın yardımının kendisiyle beraber olacağını izah etmiştir.
Böylece sebeblerin tesirine inananlar, şirke girdikleri için, ceza olarak Allah Azze ve Celle'nin de, onları sebeblere havale edeceğinin, Âdetullah'tan biri olduğuna işaret etmiştir.
Binnetice, Tevhîde inanan muvahhid, Allah Teâlâ'nın kudretine inanır, sebebleri kullanır, tesirini sarf-ı nazar eder. Müşrik ise aksine Allah Teâlâ'dan ğâfil kalır, sebeblerin müessir ve fâil olduğuna inanır. [33/s.223]