بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Nakşibendi Tarikatına Girmek İsteyen Sekiz İş Yapması Gerekir

Nakşibendi Tarikatına Girmek İsteyen Sekiz İş Yapması Gerekir

Tevbe, Allah Teâlâ’nın yoluna gidilmesine, O Zat-ı Kibriyâ’dan feyzin alınmasına engel olan her şeyin terk edilmesidir. Doğrusu Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın kahrından rahmetine dönülmesi ve sığınılmasıdır.

Tevbe eden: “Ya Rabb’i! Ben pişmanım, yaptığım bütün günahlardan. Keşke yapmasaydım.” Deyişiyle şimdiye kadar o yoldan alıkoyan, âli huzurdan uzaklaştıran yapmış olduğu yasaklarının terk edilmesini pişmanlıkla dile getirir.

“İnşâallah bir daha yapmayacağım.” Deyişiyle de, halihazırda ve sonrasında ölünceye kadar emirleri yerine getireceğine, yasaklarından sakınacağına karar verir.

Kararı da, aşağıda sayılacak sekiz şeyle gerçekleşir:

Tevbe eden müntesib,

1-Tevbe niyetiyle güzelce abdest alır.

2-Yine tevbe niyetiyle ğusleder.

Abdest ve ğusul esnasında, azalarını yıkarken: “Ben zâhiri azalarımı suyla temizledim ey Rabb’im! Sen de kalb ve içimi ma’rifet, nur ve feyzlerle günahların birikintilerinden yıka.” Diye yalvarır ve umar.

3-Tevbe ve istihâre niyeti ile, birinci rek’atte Kâfurun, ikinci rek’atte İhlas Suresi’ni okuyarak güzelce iki rek’at namaz kılar.

4-Kalb ve dille cân-ı gönülden, bütün çeşitleriyle, izahlı olarak bütün günahlarını göz önüne getirip: “Yâ Rabbi! Ben pişmanım, yaptığım bütün günahlardan. Keşke yapmasaydım. İnşaallah bir daha yapmayacağım. Der.

Şayed günahı başkasının hakkına tecavüz ise, bilfiil hakkı sahibine verir. Hayır, ğıybet, sövmek gibi günah ise, bilfiil helalleşir.

Eğer günahı, oruç, namaz gibi farzların terki ise, terk etmiş olduğu farzları kaza etmeye başlar.

Bu keyfiyetle tevbeden sonra şu hadisin hükmünce Allah Teâlâ’nın günahlarını afuv ettiğini ümid eder, inanır: …………………………………………………………………………..

“Günahtan ciddi dönen sanki o günahları işlememiştir.”

Bu hadis-i şerifi devamlı hatırında tutar.

Tevbe eden: " Kablar içlerine girip çıkanlardan paslandığı gibi, kalbim de işlemiş olduğum günahlardan dolayı paslanmıştır..

Hadisin hükmünce üzerimden günah gittiği halde, eseri olan pas ve kiri kalmıştır. Ancak istiğfar ve zikirle temizlenebilir…” diye bilmelidir ve inanmalıdır.

5- İstiğfar da, tam yanık bir kalble, huzur içinde  اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ Estâğfirullah” lafzı ile olması lazımdır.

Tevbe eden bu istiğfardan şunu itikad eder:

İstiğfar ve sâdatların vasıta oluşları ve himmetleri sayesinden, kalbimdeki pas ve kir yok oldu. Şimdi kalbim feyz almaya kabiliyetli oluverdi, diye inanır ve Allah Teâlâ’nın rahmetine ümidini bağlar.

6-Meşayıhın ali himmetlerinin hazır bulundurulması için de, bir Fatiha, üç ihlas-ı Şerife Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e âline, ashabına, Şeyh Abdulkâdir Geylâni’ye, Şâh-ı Nakşibend’e, Şeyh Abdulğafur el-Abbâsi’ye, Şeyh Abdulhakk el-Abbâsi’ye, Şeyh Muhammed Sadaka’ya, Şeyh Muhammed Ma’sum Hazretleri’ne ve Üstazımız’ın ruhlarına hediye eder.

Bunu kendinde bir hak bilir. Sonra bunlardan himmet ister.

Hidayet, Şeyhten veyahut herhangi bir mahluktan değil, doğrudan doğruya Allah Teâlâ’dandır. Hidayet, Allah Teâlâ’nın kuluna doğru yolu göstermesi ve kulunu o yoldan yürütmesidir. Meşayıh, yol gösterir, himmet eder.

Himmet de, büyük zevatların muhibleri için bütün kıvılcımlarıyla Allah’a yönelmeleri ve muhibbine kemâlâtı istemeleridir. Bu, duadan başkasıdır.

7- Ve müntesib ölümünü düşünür. Keyfiyeti şudur: “Şübhesiz saadatların himmet ve feyzleri hazır; kendileri de vasıtadırlar. Kalbim de feyzin kabulüne kabiliyetlidir. Lakin mal, evlad, akraba ve taallukatıma bağlılığım, Allah Teâlâ’nın yoluna gitmeme, O Zat-ı Kibriya’dan feyz almama engeldir.” İşte o alakayı kesmek için  dalar: “Öldüm  ölüyorum; sekaretteyım.. Korku ve endişe içerisindeyim.. Şeytan da imanımı çalmaya hazırlanmış.. Evlad ve akrabalar etrafımda toplandı.. Malım da gözümün önüne dikildi..”

Bu şiddette, şeytanın tasallutuna faydaları var mı; yararlı olabilirler mi?.. diye her birine bir kere sığınıp yalvarır.. Ne baksın ki, hepsi boş..

O zaman aziz olan Allah Teâlâ’ya yalvarır. O’DAN BAŞKA HİÇBİR SIĞINAK, MEDETKAR, İHTİYACLARI GİDERİCİ OLMADIĞINA İNANIR.  O’ndan başka her şeyin faydasız olduğuna kanaat eder =hükmeder.

 

Zat-ı Şerifi’nden  başka her şeyi kalbinden siler; terkleri gereklidir diye hükmeder. Böylece şübheyi kabul etmez  yekin derecesine  varır.

Zat-ı Akdes Teâlâ’dan başkasına  yönelmenin zararlı olduğuna hükmeder.

Zikir ve ibadet gibi Allah Teâlâ’nın huzurundan ayrıldıktan sonra, masivadan yemek, içmek, beşeri ihtiyaçları görmek gibi faideli olan mübah şeylere, Allah Teâlâ’nın izni olduğu için döner.

Sonra elbisesinden soyulduğunu düşünür. Şöyle: “İşte elbiselerimden soyuldum, ama günahlarımdan ayrılmadım. Umum ve kuşatılmak cihetiyle günahlarım, manevi libas gibi üzerimde kalmıştır..”

Tekrar akraba, evlad ve malına yalvarır: “Aman ne olur!.. Beni günahlarımdan soyun, temizleyin,,” Yine onların faydaları olmadığını görünce, Allah Teâlâ’ya döner, afuvunu diler. Artık günahlarından soyulmasını, ancak Allah Teâlâ’dan istirham eder.

Sonra kefenlenmesini düşünür. Şöyle ki: “İşte yıkayıcı benim zahiren bedenimi kefenle örttü; kefenimi envai çeşit  kokularla kokulandırdı ise de günahlarımı örtemedi ve kokulandıramadı. Günahlarım benden ayrılmadı. Mal, evlad ve akrabanın müdahalesi olmaksızın, ancak o Rahim olan Allah Teâlâ’nın mağfireti ile kusur ve günahlarım örtülür..”

Sonra musallasını düşünür: “Dost, akraba namazgahta, günahlarımın bağışlanmasını dilerler; lakin kabul edici ancak ve ancak Allah Teâlâ’dır. Dilerse kabul eder, dilerse reddeder…”

Burada tamamen Allah Teâlâ’dan ğayrisinin faidesiz olduğuna gözle görürcesine hükmeder. Sonra cenazesinin taşındığını düşünür: "Erkekler günahlarımı değil, bedenimi taşıyorlar. Allah'tan başka üzerimden günahlarımı kaldıran yoktur..." diye itikad eder, inanır.

Sonra kabre konuşmasını düşünür: "Karanlık bir çukura beni koydular. Kabrin içinde yanlız kaldım. Kabrin içinde yalnız kaldım. Kabirde ancak çeşitli sesler, vahşetler, korkunç haller, münker ve nekir sualleriyle başbaşa kaldım.."

Bütün tanıdıklarına, evlad ve akrabasına, malına yalvarır. Lakin hiçbiri zararı def, menfaatleri celbetmeye güç bulamadıklarına hüküm eder.

"Ancak Allah Teâlâ'nın Zat-ı Şerifi’nin sevilmesi yararlıdır. O halde ben kaldım ve Allah Teâlâ'ya olan bağlılığım, sevgim, kalbi alakadarlığım kaldı. O'ndan başka her şey boş..." Ve:

 

8- …………………………………..   “İlahi Ente maksudi ve rıdake matlubi”

Yani “ Ya Rabb’i! Ma’bud’um! Maksadım, keşif, keramet ve servet değil, maksadım Sen’sin ve Sen’in benden razı olmandır.” Diyerek kabre konulduğu gibi sağ yanı üzerine yatar, mümkün mertebede o gün güneş doğuncaya kadar dünyalık kelam konuşmaz.

Bunda sonra Sevği Bağı’nda tarif olduğu üzere Hizb-i A’zam, zikir, tesbih, salavat ve vakit dualarına çalışır. Bunda muvaffak olduysa, bulunduğu mahallesinin vekilinden kalbi zikir iznini ister. Artık o da ona kalbi zikri tarif eder.