Allah'a iman ettim'in manası nedir?
اِيمَانٌ بِاللّٰهِ = Allah'a iman'ın manasının birinci sûreti, şekten ve şübheden ârî bir yekîn = kesin kabul ile Zât-ı Şerîfi'nin Varlığı'nın kabul edilmesidir.
İkinci sûreti, O Zat tarafından gelen bütün haberlerin, kizbe yani yalana aslâ ihtimal taşımadığına hüküm edilmesidir. Ve tereddüdsüz yani şübheden ârî, emrlerinin imtisâlinin, yasaklarının ictinâbının boyna alınmasıdır = iltizamdır, yani imanın kendisine farz olmaklığının şuurunda olunmasıdır.
Üçüncüsü, yine kalbinde, şuurunda tereddüdsüz inandığı, hüküm ettiği ve tasdik ettiği için de, Allah Teâlâ'dan güvenin alınmasının sûretidir, yani sözleşmesidir.
O halde اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ = Allah'a iman ettim'in manası: “Zât-ı Vâcib-ul-Vücûd'un Vücûdu'na = Varlığı'na kesin olarak hüküm ettim, O'ndan taraf gelen tüm emr ve yasakların hak ve gerçek olduğunu kesin kanaatle doğruladım = bildim ve bundan dolayı Allah Teâlâ'dan güveni aldım.” demektir.
Bu imanın birinci rüknüdür, fakat dilimizde, muhitimizde rükün, yanlışlıkla şart olarak tanınmıştır.
Bu imanın birinci şartı, görmeden inanmak, ikincisi, hiçbir an, hiçbir sûrette zihnine tereddüd gelmemesi, emr ve yasakların kabulü hususunda sarsılmaması ve güvenini bozmamasıdır.
Bu şartlarla Sanki اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ demekle mü'min: “Bildiğim ve kalbimle tasdik ettiğim, aklımla sevdiğim ve kendisinden korktuğum, ismi اَللّٰهُ «Allah» olan Ma'bûd'um haktır. Hak ve gerçek olduğunu kabul etmişimdir. Kulağımla işittiğim hitabların hükmü, hepsi, hak ve gerçektir. Doğruyu bulup seçtiğim yolun, dilimle de hak ve gerçekliğini itiraf ederim.” demiştir. İşte tasdik de bundan ibarettir.
Yukarıda tarif edildiği üzere, demek Allah'a iman, mücerred "Allah vardır" sözünden ibaret değildir. Bunu bilmek farzdır.
İşte bu itibarla Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: Cibrîl'e: قَالَ اَنْ تُؤْمِنَ بِاللّٰهِ “Allah'a iman etmendir.” buyurdu. Yani “Bütün şübhelerden ârî bir sûrette, münezzeh olan Yaratıcı'nın isbatına, Zât-ı Şerîfi'nin Vahdâniyeti'nin isbatına, ezelî ve ebedî olmasına, hudus yani sonradan gelen şeylerin alâmetlerinden âlî ve münezzeh olmasına, var etmekte ve yok etmekte âlemin tedbirinin sadece O'na isnad edilmesine, Zât-ı Şerîfi'nden başkası = mâsivâ = âlemin sonradan O Zât'ın icadıyla var olduğuna, mâsivâda sadece Kendi iradesiyle Bizzat tasarruf ettiğine kesin kanaatle hüküm etmendir ve bu hükümde sebat etmendir.” demektir.