بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Zâhir ve Bâtın bir midir?

Nasıl ki tıb ilminin, eczacılık ve hekimlik olmak üzere iki bölümü, hekimliğin de dahiliye, hâriciye bö­lümü varsa ve tıb hepsini birleştiriyorsa, aynı zamanda tıbbın maksadı sıhhat olduğu gibi, öylece Allah Teâlâ'nın insan ve cinleri mükellef = yükümlü tuttuğu din de, başta ilmî = i'tikâdî temel inançlar ve amelî yani inancın gerektirmiş olduğu taat ve ibadetler olmak üzere iki kısımdır. Amelî de, bâtınî = gizli tatbîkat olarak tasavvuf, zâhirî tatbîkat olarak helal haram ilmi yani fıkıh olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki itibarla amelî tatbîkâta, dînin furû' meseleleri denilmektedir. Aynı zamanda dînin ğaye ve amacı da uhrevi saadetleri kazanmak, Allah Teâlâ'nın rızasına kavuşmaktır.
            Muhalefet çoğaldıkça, zâhir ve bâtının bir tek şey olduğunu bilmeyen, bâtını astar gibi ayrı gören, özellikle şaşı iki taife, ayet ve hadîsin, nassın, ne olursa olsun zâhirine bağlı kalmak fikrini ihdas eden Zâhirîler ortaya çıktı.
            Bu zâhirîlere karşı çıkan, büsbütün ayet ve ha­dîsi zâhirinden çıkararak bâtınlık fikrini ihdas eden Bâtınîler türedi, çoğaldı; bâtını, bir elbisenin astarı gibi zannettiler. Şimdi de revacdadırlar. İbrahim Hakkı, her iki bid'ati de reddetmek maksadıyla
 
بُو ظَاهِرْدَنْ اُولْ اَهْلِ بَاطِنِكْ دَعْـوَاسِى مَعْـنـَــايَه
عُدُولِ هَمْ نُصُوصِ رَدُّ و اِسْـتِـخْفَـافِ شَرْعُ اللّٰهْ
Bu zâhirden ol ehli bâtının da'vâsı ma'nâya
Udûli hem nusûs-i redd-u istihfâf-i Şer'ullah
Bâtınîlik iddiasına mebnî, Bâtınîlerin Kur'an ve hadis lafızlarını, bu zâhirî manasından başka bir manaya hamletmeleri, açık manasını reddetmeleri, Allah Te­âlâ'nın şeriatini hafife almaları küfürdür, dinden yüz çevirmektir. Aynı zamanda dînin bâtınî tarafını inkar etmek dahi küfürdür.
 
هَمْ اِسْتِحْلاَلِ ذَنْبُ و رَحْمَتِ حَقْدَنْ يَاْسِ هَمْدَه
عَذَابِـنْـدَنْ اَمِينْ اُولْمَـقْ بُو جُـمْـــلَ كُفُـرْدُرْ بِاللّٰهْ
Hem istihlâl-i zenb-u rahmet-i Hakk'dan ye'si hem de
Azâbından emîn olmak bu cümle küfürdür Billah
Aynı zamanda günah işlemeyi helal inanmak, Allah Teâlâ'nın rahmetinden ümid kesmek, yahud aza­bından emin olmak; bunların hepsi dinden çıkmaktır ve Allah Teâlâ'yı inkardır.
وَ لَفْطِ كُفْرِى طَوْعِيلَه وَ كَاهِنْ سُوزْلَرِينْ تَصْدِيقْ
كُــفُـرْدُرْ لٰـــكِـنْ اِنْــكـــَارِى يَـكِـيــدَنْ تَــوْبَـــدِرْ لِلّٰهْ
Ve lafz-ı küfrî tav'ile ve kâhin sözlerin tasdîk
Küfürdür lakin inkarı yeniden tevbedir Lillah
Böylece, ihtiyârî olarak inkara sirayet edecek söz sarfetmek, yahud kâhinlerin sözlerini tasdik etmek küfürdür. Bu küfürden dönüş, Allah'a yeni bir tevbeyledir.