Eğer "selb", "fâil" manasında ise, sıfatın manası mu'teber; zıddı ğayri i'tibârîdir. Bu takdirde "Vücud ve sonraki beş sıfat" selbî, yani manasının zıddını geçersiz kılan sıfat olur.
Şayed "selb", "mef'ûl" manasında ise –ki İbrahim Hakkı'nın tercih ettiği yol da budur– bu takdirde "i'tibârî olmayan sıfatlar" selbî, yani manası menfî ve geçersiz kılınan sıfatlar'dır.
(4) Bulunmaz Rabb'imin zıddî ve niddî mislî âlemde
Ve sûretden münezzehdir mukaddesdir Teâlallah
Âlemde, Rabb'imin zıddı, benzeri, ortağı yoktur. Rabb'im Teâlallah, sûretten münezzehtir, paktır, yücedir.Bir şeyi tanımak, o şeyin ya zâtını görmek ya sıfatlarını bilmek yahud da zıddını görmek yahud zıddının sıfatını bilmekle mümkün olur.
Allah Teâlâ'nın cinsi, nev'i, zıddı, Zâtı'nın görülmesi, aklen de şer'an de mümkün olmayınca, O'nu Esmâi-l-Hüsnâsı'yla, sıfatlarıyla tanımak farzdır. İnsana ilk farz da Allah'ı tanımaktır.
Tanınan zâtın da, hakkında muteber olan ve olmayan birçok vasıflar vardır.
Allah Teâlâ'yı da tanımamız için her şeyden önce, O'nun şanına layık olmayan tüm sıfatları selbetmek gerekir.
Şeyh İbrahim Hakkı kuddise sırruh, manzûmesinin başında, Rabb Teâlâ'ya inanmanın yollarını gösterdiği gibi, bu beytten itibaren Rabb Teâlâ'ya nasıl inanacağımızın yolunu da göstererek, her şeyden önce Rabb Teâlâ'nın tenzîhinin gerekliliğini açıklayıp selbî sıfatlarını sayıyor; şirkten kurtuluş için. Her mü'min, Allah Teâlâ'nın hakkında muhal olan selbî sıfatlarını bilmelidir ki şirke girmesin.
(5) Şerîki yok berîdir doğmadan dahi doğurmadan
Ehaddir küfvi yok İhlâs içinde zikreder Allah
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Kureyş kabilesini, dolayısıyla insanların tümünü, Tevhîde = ikincisi olmayan ve aded içerisine girmeyen âlemlerin yaratıcısının Bir Tek olduğuna inanmaya = اَللّٰهُ اَحَدٌ «Allah Tek Bir'dir» kaziyesinin doğruluğuna hüküm etmeye, gerek Üzeyr, Îsâ gibi duaları makbul peygamberlerin, gerekse tabiî olaylarda sebeb olan gezegenlerin, tüm illet ve sebeblerin, yaratıcı olmadığını, bilakis bunların hepsinin yaratılmış olduğunu, yeri göğü yaratanın bunları da yarattığını ilan ederek davet edince, Kureyş reisleri, Arab bilginleri şaşkınlığa uğradılar; Peygamber'e gelerek şöyle dediler:
“Bizi Kendisi'ne davet ettiğin ve Kendisi'nden korktuğun için aşırı derecede sevdiğin ve ismini söylediğin = andığın ve bu sebeble O'na tapmış olduğun Rabb'ini vasıfla, nedir O?”
Rabb Teâlâ'nın, “Nedir O?” cevabında vukû' bulmayacağını = mukabil olmayacağını bildirerek Allah Teâlâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e:
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ “Habîbim de ki: Sizin Kendisi'nden sormuş olduğunuz O = Hakîkî Yaratıcı, Rabb, Ma'bûd'un ismi Allah'tır.” buyurdu.
Yani Kendisi'ne davet ettiğim ve Kendisi'nden korktuğum için aşırı derecede sevdiğim ve ismini söylediğim = her zaman andığım ve bu sebeble O'na tapmış olduğum Zât-ı Akdes Teâlâ'nın özel ismi «Allah»tır. Ferd'dir. Benzeri yoktur. Ortağı yoktur. Kendisi'ne işaret edilecek cisim veya madde de değildir.
اَللّٰهُ الصَّمَدُ O'ndan bahsettiğim “Allah, Sameddir = Kendi Varlığı Kendisi'ne kâfi geldiği için hiçbir şeye muhtac değildir, bilakis her şey Kendisi'ne muhtacdır.” Bütün İlletler, sebebler, illet ve sebeble meydana gelen şeylerin cümlesi, Kendisi'ne muhtacdır.
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ “Kendisi ğayrini doğurmadı. Başkasından da doğurulmadı.” Kendisi başkasından, mesela cins ve nevi'den, illet ve sebeblerden oluşmadı, var olmadı. Ve hiçbir şey de, kısım, nevi', cüz olarak Kendisi'nden meydana gelmedi. Her şey «Ol» emriyle var oldu ve var olmaktadır. Îcad emrini ve imdad yardımını kesmesiyle de, eşya yok oluverir. Kendisi Yaratıcı, Sâni' = Yapıcı, yoktan var edici olduğu için,
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ “Var ettiği mahluktan hiçbir şey Kendisi'ne denk değildir = olmadı.” Demek peygamberler insanları, «Allah vardır» kaziyesine davet etmediler. Çünkü bu kaziye bedîhîdir = herkesçe malumdur ve aynı kaziyenin hükmü, bütün insanların ruhlarının, kalb ve akıllarının derin merkezinde vardır = gizlenmekte = yerleşmektedir.
Allah'tan başka ne varsa, ya cinstir ya nevi'dir. Yani, ya başkası kendisinden; veya kendisi başkasından meydana gelmiştir, ki nerde... nasıl... ne kadar... niçin... neyden?.. kelimelerine cevab olur. İşte Allah Teâlâ, bundan münezzehtir. Zira bu beş soruya sığan, ya enerjidir, ya maddedir, ya da ruhtur; mahluktur, masnû'dur, yaratılmıştır. Allah Teâlâ ise, Sâ'ni'dir, Yaratıcı'dır, Tek Bir'dir.
(6) Ne cism ne arazdır ne mütehayyiz ne cevherdir
Yemez içmez zaman geçmez berîdir cümleden Allah
Rabbimiz Teâlâ, cisim değil, araz değil; bir mekâna, yer tutmaya ihtiyacı yoktur. Cevher de değildir. Yemez, içmez, üzerinden zaman geçmez.
Hâsılı, madde ve sıfatlarının hepsinden Allah Teâlâ münezzehtir.
Zamanla yahud mekanla gizlenilebilen cevher, cismin, cüssenin kendisinden oluştuğu maddedir. İki madde birleşti mi cisimdir. Birleşmekliği arazdır. Her vasıf da arazdır. Madde, madde olmaklığından çıkmaz; araz, araz olmaklığından, vasıf olmaklığından çıkar. Mesela, birleşen iki maddenin, birleşim, vasfıdır, aynı zamanda arazdır, sûret alır, sûret de arazdır; iki maddenin ayrılmasıyla yok oluverir. Bu sefer, ayrılmaları, birleşmeleri gibi araz olur.
İnsan, beden yapısıyla maddelerden terkibleşmiş = çorap gibi dizilmiş, en geniş kapsamıyla bina gibi döşenmiştir.
İnsan, hayvandan farklı olarak akıl, düşünmek, iyiyi, kötüyü birbirinden ayırt etmek kabiliyetini = gücünü kullanmaya sahib olmasıyla iradelidir; isteğiyle hissini fiile dökebilir yahud aksine çekinebilir.
İnsanda ayrıca ruh vardır. Ruhun var olmasının delili yine akıl ve iradedir.
Hayvanda hayat = hareket = çoğalmak var, ruh yoktur. İnsanda hem hareket, çoğalma vardır, hem de akıl ve irade vardır. Onun için mükelleftir. Dolayısıyla Rabb'imiz, araz olan
(7) Tebeddülden teğayyürden dahi elvân-u eşkalden
Muhakkak ol müberrâdır budur selb-i Sıfâtullah
Maddeden enerjiye, enerjiden maddeye dönüşen cevher olmaktan, aynı zamanda renklerden, sûretlerden, gerçekten O berîdir.
(8) Ne göklerde ne yerlerde ne sağ-u sol ne ön ardda
Cihetlerden münezzehdir ki olmaz hiç mekânullah
Gökler, yer; sağ, sol; ön ve arka gibi cihetlerden, Rabb'imiz Teâlâ münezzehtir.İzâfî ve hakîkî mevcud olmak üzere, "iki mevcud = var" vardır. İzâfî; nerde, nasıl, ne kadar, neyden, niçin kelimelerine cevab olabilen mahluktur. Var iken varlığında; yok iken yokluğunda dahi ğayrine muhtacdır; ruh, enerji, madde, cisim, sûret gibi.
Bunlardan her biri, üç cihetle Yaratıcı'sına delildir. Mesela, yoktan var olan ruh ve enerji ve her cisim, kemiyetleşip maddeye nakil... ve sonra belli bir nizama tâbi' olmalarında... hareket ve sükundan ibaret varlıktan tekrar yok olmalarında... yahud şu hayattan bu hayata; şu sûretten bu sûrete naklolunmakta yine ğayrine muhtacdır....
Tabiî ki, özellikle var oluşundan sonraki nizamında, ya maddelerin birleşmesiyle cisim olur, kuş gibi... Hareket verilir, uçuş gibi... yahud da kanatlarına renk verilir; şekil gibi... Başlangıçta zamana; hâlihazırda mekâna muhtacdır.
Birinci ihtiyac, fâile; ikinci ihtiyac ise sebebe muhtacdır.
Aynı zamanda, cevher ve arazlar, hendesî surete ve şekle muhtacdır. Mesela uzun mu, kısa mı; üçgen mi, kare mi... Bu dahi sebebe muhtacdır.
Böylece tüm mahluk birbirine sebebdir, birbirine muhtacdır; hiçbiri diğerine fail değildir.
Hepsinin fâili bir tek'tir: Allâhu Ehad. Bu ise hakîkî mevcuddur..
Soru: Allah Teâlâ'nın muhal sıfatları nelerdir?
Cevab : Allah Teâlâ hakkında muhal sıfatlar yani düşünülmesi mümkün olmayan sıfatlar, on dört sıfatların zıddır; mesela:
1-Vücud sıfatının zıddı yokluktur. Yokluk Allah hakkında düşünülemez; yoktan söz edilmez; şu halde yok bir şeyin düşünülmesi de yoktur. Allah vardır, çünkü O'ndan söz edilmektedir, onun için Varlığı düşünülür. Akıl, O'nun Varlığını inkar edemediği için Kendisine "Vâcib-ul-Vücud" ismi verilmiştir.
2-Kıdem sıfatının zıddı, başlangıçlı olmaktır.
3-Bekâ sıfatının zıddı sonlu olmaktır. Allah Teâlâ hakkında başlangıç ve sonluluk düşünülemez. Zira başlangıçlı veyahud da sonlu yaratıcı olmaz.
4-Muhalefetun lilhavâdis sıfatının zıddı, varlıklara benzer olmasıdır. Allah Teâlâ hakkında: "Nedir? Nedendir? Nerdedir? Nasıldır? Ne zamandan beri vardır? Ne zamana kadar var olacaktır? Kaç tanedir?" diye sorulmaz; çünkü Allah Teâlâ bu tür soruların manalarına sığmaz. Çünkü bu soruların cevabında vuku' bulan şeyler hududlu yani sınırlı, belli mikdarda olur. Allah Teâlâ hakkında ise hudud yani sınır, zaman, mikdar söz konusu değildir.
5-Kıyamuhu Binefsih sıfatının zıddı, varlığının başkasıyla olmasıdır, diğer ifadeyle başkasına muhtac olmasıdır. Allah Teâlâ hiçbir şeye muhtac olmaz; her şey Allah Teâlâ'ya muhtacdır.
6-Vahdaniyet sıfatının zıddı, ikiliği veyahud bölünmeyi kabullenmesidir.
7-Hayat sıfatının zıddı, yok olmasıdır.
8-ilim sıfatının zıddı, cahil olmasıdır, bilmemesidir.
9-irade sıfatının zıddı, mecbur olması, yani dileklerini fiile geçirememesidir
10-Kudret sıfatının zıddı, acizliktir.
11-Semi' sıfatının zıddı, işitmemesidir.
12-Basar sıfatının zıddı, görmemesidir.
13-Kelâm sıfatının zıddı, konuşmamasıdır.
14-Tekvin sıfatının zıddı, var edememesi, belli bir nizamı uygulayamaması ve yok edememesidir. Allah Teâlâ hakkında bu zıd sıfatlardan birisinin düşünülmesi yahud birisinin O'na isnad edilmesi, aklen de imkansızdır.