بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

[1.Ayna] Yer ve Göğün Aslı Birdir

Dünya birliği ve hayat sırrı… İşte Kur’an’ın işaret buyuduğu binden birini açıklayalım:
أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٠﴾
“Göklerle yer bitişik halde iken = bir madde halinde, eczası gaz zerreleri şeklinde birbirine yapışıkken, bizim onları birbirinden yarıp ayırdığımızı her diri şeyi de sudan yarattığımızı o inkar eden ehli küfür görmediler mi?. Halen inanmayacaklar mı onlar?.” (El-Enbiya Suresi ayet 30)
رَتْقًا kelimesinde, muzaf mahzuftur. Ve رَتْقًا ; birbirine munzam yani sahib-i zam ve birbirine eşit demektir.
      Ruh-ul-Beyan tefsirinde beyan edildiği üzere, “gök ve yer bir madde; zerreler, gazlar halinde bitişikti. Buhar, duman ve gazlar halinde idi. Kısım kısım, tedricen su oldu. Ve sonra, güneş alemi ondan meydana geldi ve bizim durduğumuz yer de ondan bir parçadır.” Demek ki ateşin aslı sudur.
         Buna delil, yerde takribi olarak 92 unsur vardır.  Ve bu unsurlar aynı zamanda güneşte de vardır. Beş esaslı unsur : Hidrojen; helyum; karbon ve azot; oksijen ve fosfor; demir unsurlarıdır. Güneşte bunlar bulunduğu gibi yer küresinde de bulunuyor. Yer küresi gibi diğer kürelerde de bulunuyor. Bütün küreler güneşten aksederler. Nihayet yer ve gök aynı şey’i vahiddir ve bu unsurlardan meydana gelmiştir. Bu ayetin birinci şıkkı kimya ve fizik alimlerine hitab ediyor: “Göklerle yer bitişik halde iken = bir madde halinde, eczası gaz zerreleri şeklinde birbirine yapışıkken, bizim onları birbirinden yarıp ayırdığımızı her diri şeyi de sudan yarattığımızı o inkar eden ehli küfür görmediler mi?.” mealindeki cümlede altı cihetle mu’cize vardır:
1-Hitab doğrudan doğruya küffara olduğuna göre, maddenin keşfinde küffarın daha muvaffak olacağına işarettir. Binaenaleyh küffarın inaden inkarları büyük bir şuç sayılır.
Her ne kadar Müslümanlar bu keşifte onlarla beraber ise de, keşifleri olmasaydı dahi, imanları olurdu. Bu takdirde mü’minin imanı, inad ve iddiaya mebni değil, bilakis iradidir.
2-Yukarıda parantezle gösterdiğimiz رَتْقًا ‘ın manasında, bügünkü ilimler müttefiktir. Nitekim İbni Abbas’a göre de رَتْقًا : “ateş küresi gibi kupkuru” ;  ………“fetga” ise: “yarılıp ayrılma” demektir. Yani Allah Teala, yeri nebatla, semasını yağmurla birbirinden yarıp ayırmıştır. Aynı zamanda, İbni Abbas’tan gelen ikinci bir nakilde  رَتْقًا : “cinslerin, zat ve madde olarak birbirine bitişikliği” ; ….. “fetga” ise: “onların zat olarak birbirinden ayrılması” olur.
Bugünkü ulemanın da vardıkları son kanaat, bu iki görüştür. İlmin Kur’an’a mutabık olması, Kur’an’ın mu’cizesini isbat ettiği gibi, Kur’an’ın mu’ciz lafızları da, ilmin doğruluğuna şahid olur.
3-Arzın tekil, semavat’ın çoğul olarak gelişinde, küre-i arzın tabakalarının bitişik; semavatın ise birbirinden ayrı olması gösterilir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanınd, yerin top halinde oluşu bilinmemişti. Tabi ki bu bildiriş, Allah Teala’nın varlığına ve birliğine delildir.
4-Asılda yer ve göklerin yaratılışta, şimdiki hayata elverişli olmasını beyan eder. Allah Teala’nın yer ve gökleri şimdiki hayat için yararlı bir hale getirmesi, onu yoktan yaratması gibi, kudretinin, ilminin delilidir.
5-Kainatın aslının su olmasını gösterir. Bu konuda kimya ve fizik ilmine vakıf olanlar, ayet-i kerimenin bu mu’cizesini daha güzel anlarlar. Nitekim "……" “ Her bir şey, bir sudan yaratılmıştır.”  Mealindeki hadis-i şerif de, her şeyi aslının su olduğunu tasrih etmiştir.
6-Yaratılan tüm canlıların hayatının suya bağlanması da, Allah Teala’nın kudretinin ayrı delilidir.
       “Şu büyük evramın birbirinden ayrılışında, bir kudret ve yaratma eli apaçık görülür. Hele hayatın kaynağı olan suda, O Yüce Kudret ne kadar aşikardır. Suda iki türlü dirltme vardır : Birinci diriltme ve devamlı diriltme..
       Kur’an’da açıklandığı üzere, büyük cisimlerde ayrılış husule gelmiş, yerle gök birbirinden ayrılmıştır. Yer başlı başına şu’le saçan bir kıta olmuştur. O zaman, kimya bilginlerinin oksijen dedikleri su maddesi kendisindeki hararetle yerden tebahhur ediyor ve hava boşluğunda rastladığı soğukluk onu suya çevirdikten sonra su, ağırlığından dolayı yere iniyordu. Bu keyfiyet tekerrür ede ede, nihayet bütün yeryüzü su oldu. Sonra bundan karalar meydana geldi; nebatlar, hayvanlar ve bütün canlılar sudan zuhur etti. İşte birinci dirilmedir ki, ayet-i kerimede yerin gökten ayrılışı bildirildikten sonra, her şeyin su ile hayat bulduğunun zikredilmesi, buna işarettir.
“…Sen yeri kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu = yağmuru indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kabarır; her güzel çiftten nice nebat bitirir.” (El-Hacc Suresi ayet  5) mealindeki ayeti kerimeyle işaret edilmiştir.
Bundan anlaşılıyor ki, ister hayat aleminin tekvini ve nevi’lerin icadı zamanındaki birinci diriltme olsun…  ister bu nevi’lerin bütün gün doğup büyüyen ferdlerinde ve cüzlerinde yenilenen diriltmede olsun; yeryüzünde her canlının hayatı ancak suyladır.
Kur’an-ı Kerim’in birçok yerlerinde halk ve tekvinden bahsolunur. Bunun hikmeti, Yaratan’ın kudretine, ilmine, hikmetine deliller vermek, nazarları bundan ibret almaya ve faydalanmaya yöneltmek, Allah’a iman etmeye, salih amellerde bulunmaya irşad etmektir. Yoksa halk ve tekvinin mufassal bir surette mahiyetini şerhetmek maksad değildir. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Kerim’de hakikatler ancak ibretler ve öğütler tarzında gösterilmiştir. Asrımızda tekvin ilmi bilginlerinin yaratılışa aid birçok hakikatleri keşfetmelerine rağmen, asırlardan beri tilavet olunan tekvin ayetlerinden hiçbirinde bunlara aykırı bir şey görülmemiştir.”  (Necaib-i Kur’aniyye’den naklen H.Basri Çantay)