بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Âl-i İmrân Suresi 31.Ayet

Asr-ı Saadette bir sürü insanın: “Vallâhi ya Muhammed, gerçekte biz Rabb'imizi severiz.” demeleri üzerine:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

“Habibim de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, Bana = Peygamber'e uyun ki, Allah da sizi sevmiş olsun ve suçlarınızı örtsün. Hiç şübhesiz Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.”(Âl-i İmrân Suresi 31.Ayet) 
buyurmasıyla Allah Teâlâ, kulun kendi iradesiyle Allah Teâlâ'yı sevmesinin ve mağfiretini kazanmasının, iman ve amel olarak son Peygamber Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ittibâ' = her hususta uymak olduğunu açıklamış: Zâtı'nı sevmekten başka bütün tabiî sevgileri reddetmiştir.
Yani Allah Teâlâ sevilmesine, iman ve amel­de Peygamber'e uymayı, Kur'an hükümlerini kabul etmeyi şart koşmuştur; اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ... “Seviyorsanız...” diye şart cümlesiyle, iman ve amelde Peygamber'e uymayanın, “Allah'ı severim.” demesinin, bâtıl bir iddia olduğunu açıklamıştır. Bu sebeble hadîs-i şerîfte:
لَنْ يَسْتَكْمِلَ مُؤْمِنٌ اِيمَانَهُ حَتَّى يَكُونَ هَوَاهُ تَبَعًا لِمَا جِئْتُ بِهِ
“Heva ve hevesi = istek ve arzusu, getirmiş olduğum Kur'an ve hadîsin hükümlerine uyuncaya kadar hiçbir Mü'min imanını kemle erdiremez.” buyruldu.[12/s.82]