Tevhîd-i Rubûbiyet, var etme, yaşatma nimetlerini bağışlamasından dolayı, tapılmaya değer kazanan ve lâyık olan Rabb'in = Zât'ın hakîkî tasarrufu, var etmesi, yok etmesi, tedbir etmesi, yaşatması, hâkim olmasıyla tekleşmesine;
Tevhîd-i Ulûhiyet ise, bu sebeble tapılan Zât'ın, Ma'bûd'un, Esmâi-l-Hüsnâsı'yla = güzel isimleriyle, tapılmasıyla tekleşmesine inanmak demektir.
Diğer ifadeyle “Şu kainatı yaratan, bir kısmını av gibi, bir kısmını avcı gibi yapan, yarattığına rızkını veren, avı avcısına ilhamla = iç doğuşla tanıtan, Rabb'dir; Bir Tek'tir.” diye inanmak, yani bunun doğruluğuna hüküm etmek, Tevhîd-i Rubûbiyet'tir.
Aynı zamanda Tevhîd-i Rubûbiyet dolayısıyla, yani yaratıcı, yürütücü, öldürücü, kurtarıcı olduğu için sadece Kendisi'ne tapmak, namazla, oruçla, zekatla saygı göstermek de Tevhîd-i Ulûhiyet'tir.
Hâsılı, tek Rabb'e inanmak, Tevhîd-i Rubûbiyet; aynı zamanda Kendisi'ne tapmak, Tevhîd-i Ulûhiyet'tir; birbirinden ayrılmaz. «Allah» lafzı, iki Tevhîdin manasını kapsayan özel isimdir. [27/s.72]