FAMOUS QUOTATIONS ÜNLÜ SÖZLER / ÖZDEYİŞLER |
Dehayı, kişinin kendisine verilen eğitime karşı çıkan üretken başkaldırı gizilgücü (kapasitesi) olarak tanımlıyoruz. | We define genius as the capacity for productive reaction against one's training. | genius /cin-yıs/ = 1. deha; 2. dahi. |
Beyin: Kendisini kullanarak düşündüğümüzü düşündüğümüz [= sandığımız] bir organımız... | Brain: An apparatus with which we think that we think.- | apparatus /æ-pı-rey-tıs/ = cihaz, düzenek... |
İnsanları özgürleştiren gerçekler çoğunlukla insanların işitmek istemedikleri gerçeklerdir... | The truth that makes men free is for the most part the truth which men prefer not to hear. | for the most part = çoğunlukla, büyük bölümü ile... |
İnsanoğlu omuzlarında pek fazla gerçeklik taşıyamıyor... | The Human kind cannot bear very much reality. -- | to bear = 1. taşımak, yükünü, ağırlığını çekmek, taşımak... 2. tahammül etmek, edebilmek... |
İnanç: Örneğine hiç rastlamadığımız bir şeyin varlığına, bu konuda hiç bilgisi olmayan bir kimsenin anlattıklarına dayanarak kanıtsız inanmak... | Faith: Belief without evidence in what is told by one who speaks without knowledge of things without parallel. | faith = inanç, inanma, itikat... without parallel = eşi benzeri bulunmayan |
Bir koyunu arka ayakları üzerinde doğrultmakla insana dönüştüremezsiniz; ama bir koyun sürüsünü aynı konuma getirirseniz bir insan kalabalığından farkları kalmaz… | You cannot make a man by standing a sheep on its hind legs. But by standing a flock of sheep in that position you can make a crowd of men. | hind legs = arka ayaklar. a flock of sheep = bir koyun sürüsü. |
Bu dünyaya beyni daha büyük, böbreküstü bezleri ise daha küçük bebekler doğmadıkça, savaşlar hiç bitmeyecek.. | War will never cease until babies begin to come into this world with larger cerebrums and smaller adrenal glands. | to cease /si:z/ = son vermek, kesmek, durdurmak; son bulmak, bitmek. örnek: ceasefire = ateşkes. |
Sevgi kılığına girmiş şiddet yoluyla kendi kendimizi etkin biçimde yokediyoruz... | We are effectively destroying ourselves by violence masquerading as love. | to masquerade = kılığına girerek maskarasını çıkarmak... |
Delilik herzaman kişiliğin çökmesi olarak anlaşılmak zorunda değil. Bir büyük atılım olarak da düşünülebilir. Tutsaklık ve varoluşçu ölüm olduğu kadar, özgürleşme ve yeniden doğuşun da tohumlarını taşıyor olabilir... | Madness need not be all breakdown. It may also be breakthrough. It is potential liberation and renewal as well as enslavement and existential death. | breakthrough=çığır açan büyük bir yenilik veya atılım. potential = gizilgücü olan, o gücü kendi içinde taşıyan. renewal="to renew" (re-new) kavramından yenileme, yenilenme (burada "yeniden doğuş" olarak çevirdim). slave=köle. to enslave=köleleştirmek. |
Büyük beyinler fikirleri, ortalama beyinler olayları, küçük beyinler de kişileri tartışır... | Great minds discuss ideas; Average minds discuss events; Small minds discuss people. | |
Çoğu insan düşünmektense ölmeyi yeğliyor; gerçekte de böyle oluyor zaten.. | Most people would sooner die than think; in fact, they do so. | |
"Kişisel ilişki nedir?" gibi iyimser bir soru sormadan önce, çağımızda kişisel bir ilişki, hatta acaba kişiler olanaklı mıdır diye sormak zorundayız... | Before we can ask such an optimistic question as "What is a personal relationship?", we have to ask if a personal relationship is possible. or, any persons possible in our present situation. | |
Delilik herzaman kişiliğin çökmesi olarak anlaşılmak zorunda değil. Bir büyük atılım olarak da düşünülebilir. Tutsaklık ve varoluşçu ölüm olduğu kadar, özgürleşme ve yeniden doğuşun da tohumlarını taşıyor olabilir… | Madness need not be all breakdown. It may also be breakthrough. It is potential liberation and renewal as well as enslavement and existential death. | breakthrough=çığır açan büyük bir yenilik veya atılım. potential=gizilgücü olan,o gücü kendi içinde taşıyan. renewal="to renew"(re-new) burada "yeniden doğuş" olarak çevirdim). slave=köle. to enslave= köleleştirmek. |
Büyük beyinler fikirleri, ortalama beyinler olayları, küçük beyinler de kişileri tartışır... | Great minds discuss ideas; Average minds discuss events; Small minds discuss people. | |
Çoğu insan düşünmektense ölmeyi yeğliyor; gerçekte de böyle oluyor zaten... | Most people would sooner die than think; in fact, they do so. | |
ON LIFE AND REALITY |
Bunca sık şikayet edilen yaşamın kısalığı, belki de onun ençok şükretmemiz gereken yönüdür... (serbest çeviri). | The shortness of life, so often lamented, may be the best thing about it. | o lament /lı-ment/= figan etmek, yas tutmak... We laugh at our lamentable condition... Güleriz ağlanacak halimize. |
| CLOV: Do you believe in life to come? | life to come = "ölümden sonraki hayat" kastediliyor.. |
Savaş da aşk gibi mutlaka bir yolunu buluyor. | War is like love; it always finds a way. | |
Hiçbirşey yapmamakta başarılı olmaktansa, birşeyler yapmağa çalışıp da başarısız olmak çok daha iyi... | People who try to do something and fail are infinitely better than those who try to do nothing and succeed | infinitely = sonsuz derecede, kesinlikle... |
HUMAN LIFE, HISTORY AND DESTINY |
AMA, tıpkı uygarlığın karanlık yüzleri de olduğu gibi, "savage" dünyanın da el değmemiş, masum yönleri vardır: "the noble savage" = "soylu vahşi" kavramı ile örneklendiği üzere... | The young man who has not wept is a savage, and the old man who will not laugh is a fool. | savage[sæ-vic]=1.(ad) vahşette yaşayan, barbar, uygarlaşmamış; 2.(sıfat) vahşi, saldırgan. savagery [sæ-vicri]=vahşet, barbarlık. Karşıt anlamlılar: civilized, civilization... |
Gerçeği azıcık saptırıvermek, insanı binlerce ton açıklamadan kurtarır... | A little inaccuracy sometimes saves tons of explanation. | "to save" fiili burada "gereksiz kılar, tonlarca açıklamadan kurtarır" |
Neden bunca kişinin odun kırmaktan büyük zevk aldığını biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında alabilirsiniz.. | I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. | . to chop wood = odun kırmak, balta ile parçalara ayırmak... Manço'nun "Nick the Chopper"ını anımsayın... |
Hertürlü bağımlılık kötüdür: Uyuşturucunuz ister alkol, ister morfin, isterse de idealizm olsun... | Every form of addiction is bad, no matter whether the narcotic be alcohol or morphine or idealism. | addiction[æ-dik-şın] =uyuşturucu vb. bağımlılığı. to be addicted to sth.=birşeye bağımlı olmak. addictive=bağımlılık yapan. |
İlkelerim boğazıma dolanmış dibe batmaktansa, oportünist olup suyun üstünde kalmayı yeğlerim… | I would rather be an opportunist and float than go to the bottom with my principles round my neck. | to float [flo:t] = suyun üstünde kalmak, batmamak. "swim" eyleminde ise kendi çabanızla "suda yol almak" kavramı var... |
in the long run = sonunda, uzun vadede, pekçok iniş çıkıştan sonra... to be proved right = haklılığı ve doğruyu düşünüp dile getirdiği kanıtlanmak... | "In the long run the pessimist may be proved right, but the optimist has a better time on the trip." | has a better time on the trip = yolculuk boyunca daha iyi, daha hoşça vakit geçirir... |