بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Akidet-ul-İMAN-1

KONUYLA İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN
SORU – CEVABLAR

Burada alınması gereken, yine İbrahim Hakkı rahimehullah'ın, «Akîdet-ul-Îman» adlı risâlesinden, sorulu cevablı birkaç hakîkatleri aziz gençlerimize tercüme edelim:

            Aziz evladım!.. Denilse: “Sen mü'min misin?”

            De ki: “Elhamdu Lillâh, ben mü'minim.” Kesinlikle “İnşâallah ben mü'minim.” deme.[[1]]

            Denilse: Ne zamandan beri sen mü'minsin?

            De ki: «Kâlû belâ» denilen günden beri.

            Denilse: Neymiş dediğin «Kâlû belâ»?

            De ki: O zamandır ki, Allah Teâlâ, Âdem aley­hisselâm'ın sulbünden tüm insanların ruhlarını zerrecik sûreti üzerine yaratmıştı; o zamanda onları mükellef kılmıştı. Karşısına alıp kendilerine: “Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?” diye hitab etmişti. Mü'­minleri, kafirleri, hepsi: “Evet, Rabb'imiz olduğunu itiraf ederiz.” diyerek yekpâre halinde secde ettiler.  Ne var ki kafirler ahidlerini = sözleşmelerini boz­dular. Mü'minler, İslam fıtratı = yaptıkları sözleşme üzerine kaldılar.

            Denilse: İmanın başı nedir?

            De ki: Lâ ilâhe illallah, Muhammed-ur-Rasû­lullah'tır.

            Denilse ki: Allah'ı nasıl tanırsın? Bilirsin?

            De ki: Kemal sıfatlarıyla vasıflanmakla, noksan sıfatlardan pak olmaklığıyla tanırım.لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ
فِى الاَرْضِ وَلاَ فِى السَّمَٓاءِ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ “Yerde ve gök­te aslâ benzeri yoktur. O, her âvâzı işitici, her zerreyi görücüdür.” olmaklığıyla bilirim.

            Denilse ki: Yerden gökten önce Allah Teâlâ ne yarattı?

            De ki: Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in nurunu yarattı.

            Denilse ki: Kimin zürriyetindensin?

            De ki: Babamız Âdem aleyhisselâm'ın zürriyetindenim.

            Denilse ki: Kimin milletindensin sen?

            De ki: İbrahim Peygamber aleyhisselâm'ın milletindenim.

            Denilse ki: Kimin ümmetindensin sen?

            De ki: Rasul ve nebîlerin sonuncusu Muham­med sallallâhu aleyhi ve sellem'in ümmetindenim. Allah'ın rahmetleri, bereketleri tüm enbiyânın üzerinde olsun.

            Denilse ki: Kimin mezhebindensin sen?

            De ki: Ehli Sünnet vel'Cemaatin mezhebindenim. Ehli Sünnet vel'Cemaatten de, ashab, tâbiîn, tebe'-i tâbiîn olmak üzere hayrlı iki asırda yaşayan cemaatini teşkil eden âlimleri demek istedim. Allah Teâlâ hepsinden razı olsun.

            Denilse ki: Amelde kimin mezhebindesin?

            De ki: Hicrî 150'de vefat eden Nu'mân bin Sâbit yani İmâm-ı A'zam'ın mezhebindenim. Yahud Hicrî 204'te vefat eden Muhammed bin İdris eş-Şâfiî
el-Kureşî'nin mezhebindenim.

            Denilse ki: Mezhebler kaçtır?

            De ki: Dört mezhebdir. Birincisi, İmâm-ı A'zam Nu'mân bin Sâbit el-Hanefî, ikincisi, Muhammed bin İdris eş-Şâfiî el-Kureşî, üçüncüsü, Hicrî 179'da vefat eden Mâlik bin Enes el-Esbahî, dördüncüsü, Hicrî 241'te vefat eden Ahmed bin Hanbel, imamlarımız­dır, Allah hepsinden razı olsun. Bunların gittikleri yol, yani mezhebleri haktır, dosdoğrudur.

            Denilse ki: İmam Şâfiî, kimden ilmini almıştır?

            De ki: İmam Nu'mân el-Hanefî'nin kitabından, o da İbrahim en-Nehaî'den, o da Alkame'den, o da Abdullah İbni Mes'ûd radıyallahu Teâlâ anhu'dan, o da Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'den, o da Cibrîl aleyhisselam'dan, o da Allah Azze ve Celle'den.[[2]]

            Denilse ki: Din ve millet nedir?

            De ki: İkisi, bir tek şeydir. İkisi birlikte, Ehli Sün­net vel'Cemaatin akîdelerine = doğru ve gerçek ol­maklığına hüküm etmenin tümüne isimdir.

            Denilse ki: Ümmet nedir?

            De ki: Enbiyâ-i kirâm aleyhimussalâtu vesse­lâm'ın tâbi'leridir. Ümmetçilik ise «tâbi'lerindenim» diye davasını açıklamaktır.

            Denilse ki: Mezheb nedir?

            De ki: Kitab yani Kur'ân'a, Sünnet yani Peygamber'in sözüne, fiiline ve takrîrine ve ümmet ule­mâsının söz birliğine tıpatıp muvafık çalışmaktır.

            Müctehid, görüşünü Kur'ân'a, Sünnete ve üm­met ulemâsının söz birliğine tıpatıp uydurmaya var gücüyle çalışandır.



[[1]]Şeyh İbrahim Hakkı Hanefî olduğu için Mâturîdî mezhebi üzerine devam etti. Şâfiî ve Eş'arî mezhebinde olanlar, «“İn­şâallah mü'minim.” denilebilir.» dediler. İhtilafları lafzî bir nizâ' olup muhalefet sayılmamaktadır. Zira Mâturîdîler, hidayet ve iman etmek nimetinin, Allah Azze ve Celle'den her insanın ruhunun merkezine armağan olduğunu, gizlendiğini; ancak mü'mi­nin, iman etmesiyle bu gerçekleşen armağanı açıkladığından dolayı “İnşâallah = Allah dilerse mü'minim.” demesine gerek
kalmadığını nazar-ı itibare aldılar.

                Eş'arîler ve Şâfiîler ise, insanın ruhunun merkezine bağışla­nan ve gizlenen, Allah Azze ve Celle'nin hidayeti olan iman değil, bilakis mü'minin kendi iradesiyle o imanı izhar etmesinin makbul olup olmayacağını, yani gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bileme­diğini, daha doğrusu, bu armağanı ğaybedip edemeyeceğini bilmediğini nazar-ı itibare alarak “İnşâallah = Allah dilerse mü'minim.” demeye cevaz verdiler. Her ikisi de doğrudur.

[[2]]     اَلفـِقْهُ زَرْعُ ابْنِ مَسْعُـودٍ وَعَلْقَمَةَ * حَصَّادُهُ ثُـمَّ ابْرَاهِيمُ دَوَّاسُ

نُعْمَــانُ طَــاحِـنُهُ يَعْقُـوبُ عَــاجِـنُهُ * مُحَمَّدٌ خَابِزٌ وَالاٰكِلُ اَلنَّاسُ                   

                İbnu Mes'ûd, ilm-i fıkhı ekti. Hicrî 62'de vefat eden tâbi'lerin büyüklerinden, ibnu Mes'ûd'un mümessili, muhaddis, sofî, fakih ve müfessir Ebû Şibli Alkame bin Kays bin Abdullah bin Mâlik en-Nehaî el-Hemedânî biçti. Sonra Hicrî 95, 96'da vefat eden büyük zâhid, salih ve sofî Ebû İmrân İbrahim bin Yezîd bin Kays bin el-Esved en-Nehaî el-Kûfî harman edip dövdü, tashîh etti. Nu'mân Ebû Hanîfe öğüttü. Hicrî 182'de vefat eden Kâd-ul-Kud­dât, fakih, muhaddis, müfessir Ebû Yûsuf Ya'kûb bin İbrahim hamuru yuğurdu. Hicrî 189'da vefat eden büyük fakih, muhaddis Ebû Abdullah Muhammed bin Hasen İbnu Ferkad eş-Şeybânî ekmek yaptı. Sâir insanlar da yemektedirler.


Yorumlar - Yorum Yaz