TEVBE VE İSTİĞFAR
Tevbe, yani Allah'a dönüş:
a-Geçmişte yapılan günahtan pişman olunması,
b-Gelecekte günah işlenmemesinin azimlenmesi yani kesin karar verilmesi,
c-Geçmişte kaçırılan farz ve vâciblerin kaza edilmesi, imkan nisbetinde kul hakkının hak sahiblerine verilmesi yahud hak sahibleriyle helalleşilmesi olmak üzere üç esasla gerçekleşir.
İstiğfar, utanç ve mahcûbiyetin ifadesi olarak اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ “Estağfirullâh” deyip Lafza-i Celâl'i uzatmaktır. Yani: “Allah'tan günahlarımın mağfiretini dilerim.” demektir.
İbnu Abbas radıyallâhu anhumâ'nın merfû hadîsinde de:لاَ كَبِيرَةَ مَعَ الاِسْتِغْفَارِ وَلاَ صَغِيرَةَ مَعَ الاِصْرَارِ “İstiğfarla birlikte büyük günah, devam etmekle birlikte küçük günah yoktur.” buyrulmaktadır.
Câbir radıyallâhu anhu'nun merfû bir hadîsinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ رَبِّى لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ خَلَقْتَنِى وَاَنَا عَبْدُكَ وَاَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ اَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَاَبُوءُ بِذَنْبِى فَاغْفِرْ لِى فَاِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ اَنْتَ
“Allâhumme Ente Rabbî. Lâ ilâhe illâ Ente. Halaktenî ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve va'dike mesteta'tu. Eûzu Bike min şerri mâ sana'tu. Ebûu Leke bi ni'metike aleyye ve ebûu bizenbî. Fağfir lî, feinnehu lâ yağfir-uz-zunûbe illâ Ente.” diye seyyid-ul-istiğfârı öğrenin.” buyurdu.
Yani: “Allâhumme! Sen benim Rabb'im = ilim ve iradenle beni sıfır yokluktan var eden, kudretinle yeşerten, yaşatan, hükmünle belli bir nizama tâbi' tutan Ulu Zat'sın;
Sen'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur.
Sen beni yoktan var ettin. Ben de Sen'in kulunum.
Ve gücüm yettiği kadar ben Sen'in ahdin = antlaşmanın ve gerçek va'dinin üzerinde sebat etmekteyim;
işlediğim şeylerin şerrinden San'a sığınırım.
Üzerimdeki nimetlerini itiraf ederim.
Azametine karşı işlediğim günahlarımı da itiraf ederim.
Binaenaleyh beni mağfiret et.
Gerçek şu ki Sen'den başka günahları mağfiret eden = bağışlayan yoktur.” demektir.
Şeddâd bin Evs radıyallâhu anhu'nun merfu hadîsinde ise:
وَمَنْ قَالَهَا مِنَ النَّهَارِ مُوقِنًا بِهَا فَمَاتَ مِنْ يَوْمِهِ قَبْلَ اَنْ يُمْسِىَ فَهُوَ مِنْ اَهْلِ الجَنَّةِ وَمَنْ قَالَهَا مِنَ اللَّيْلِ وَهُوَ مُوقِنٌ بِهَا فَمَاتَ قَبْلَ اَنْ يُصْبِحَ فَهُوَ مِنْ اَهْلِ الجَنَّةِ
“Kim buna kesin inanmış olduğu halde gündüzde söylerse ve o günde akşamdan önce ölürse, şübhesiz o cennet ehlindendir. Ve kim, buna kesin inanmış olduğu halde gecede söylerse, sabahlamadan önce ölürse, yine cennet ehlindendir.” buyrulmuştur.