Burada okunacak istiâze yani “Eûzu...”nun ve her Besmele'nin okunmasından önce okuyucu, iç içe girip zihnini her türlü hayalî konuşma ve vesveselerden boşalttıktan sonra kendisinin, okuduğu istiâze = “Eûzu...” ve Besmele-i Şerîf'in manevî beyaz çadırı altında olduğunu zihninde hazır bulundurmalı ve o haldeyken “Eûzu...” ve “Bismillâhirrahmânirrahîm” demelidir.
Okuyucu eğer “Eûzu...” ve Besmeleden sonraki ayetler bitinceye kadar ğaflete girmezse, zihnini dağıtmazsa, yüzde yüz amacına ulaşır.
Böylece Hizb-i A'zam günde bir yahud iki kere okunmalıdır.
Hayrı celbetmek amacıyla okunsa, dörder; şerri defetmek amacıyla okunsa üçer kere:
١-اَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّامَّاتِ مِنْ غَضَبِهِ وَعِقَابِهِ وَشَرِّ عِبَادِهِ وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَاَنْ يَحْضُرُونِ *
1-“Allah'ın ğazabından, azabından, kullarının şerrinden ve şeytanların dürtüşlerinden ve onların huzurumda = yanımda bulunmalarından Allah'ın tam kelimelerine = Esmâu-l-Hüsnâsı'na sığınırım
اَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ وَذَرَاَ وَبَرَاَ *
“Allah'ın yarattığı şeylerin şerrinden, yaydığı şeylerin şerrinden, temizleyip berî ettiği şeylerin şerrinden, Allah'ın tam kelimelerine sığınırım.”
اَعُوذُ بِاللّٰهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ وَنَفْخِهِ وَنَفْثِهِ وَهَمْزِهِ *
“Kovulmuş ve taşlanmış olan şeytandan, şişirmesinden, üfürmesinden, dürtüşünden, Rabb'imin, اللّٰهِ Allah, اَلسَّمِيعْEs-Semî', اَلعَلِيمْ El-Alîm ism-i şerîflerine sığınırım.”
Üç kere:
٢-بِسْمِ اللّٰهِ الَّذِى لاَ يضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَىْءٌ فِى اْلاَرْضِ وَلاَ فِى السَّمَاءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ *
2-“Allah Teâlâ'nın adıyla yaşarım, başlarım; çünkü O'nun isminin anılması anında yerde ve gökte bulunan hiçbir şey zarar vermez. Allah her avazı işitmekte ve her şeyi bilmektedir.”
Fâtiha Sûresi'ni bir kere:
٣-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّٓالِّينَ آمِينَ *
3-“Bismillâhirrahmânirrahîm” Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
Ezelden ebede kadar bütün güzel övgüler, ilim ve iradesiyle sıfır yokluktan âlemi var eden, kudretiyle yeşerten, yaşatan, hükmüyle belli bir nizama tâbi' tutan âlemlerin Rabb'i diye kemal sıfatlarıyla vasıflanan Allah'a mahsustur. “Er-Rahmân” ismiyle canlıları rızklarına, rızklarını kendilerine iletmekte; ahirette “Er-Rahîm” ismiyle lütuf ve esirgemesini Mü'minlere tahsis etmektedir. Şübhesiz mükafat ve mücâzat gününün hükümdarı ve Sahibi'dir. Hakîkî Ma'bûd ve Mahbûb'umuz! İbadetlerimizi başkasına değil, sadece San'a tahsis etmekle San'a ibadet ederiz ve başkasından değil sadece Sen'den yardım dileriz.
Rabb'imiz! Bize gösterdiğin dosdoğru yola bizi ilet, onda yürüt. Sırât-i müstakîm = Dosdoğru yol, kendilerine nimet verdiğin enbiyâ' ve tâbi'lerinin yoludur. Ğazabına uğrayanların –ilmiyle amel etmeyenlerin–yoluna ve doğru yoldan sapanların –bilgisiz amel edenlerin– yoluna değil.” Ya Rabbî! Hayrı kasdettik; duamıza icabet et.”
El-Bakara Sûresi'nin ilk beş ayetini bir kere:
٤-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ الٓمٓ ذَالِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ اَلَّذِينَ.
يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِاْلاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ اُوٜلٰٗئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُوٜلٰٗئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ *
4-“Bismillâhirrahmânirrahîm” Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
الٓمٓ “Elif. Lâm. Mîm.” harfleriyle ne murad ettiğini
Allah bilir; bu harfler, Kendisi ile Rasûlü arasında bir sırdır = şifredir. Cibrîl vasıtasıyla Allah Cânibi'nden Muhammed'e gelen Bu kitab, hak ve gerçek bir kitabdır. Onda aslâ şübhe yoktur; özellikle takva sahiblerine doğru yolu göstermektedir. Takva sahibleri de, görürcesine ğayba iman eden, ihlas üzere ta'dîl-i erkanla namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden bir cüz'ünü Allah yolunda harcayan olgun zevatlardır.
O takva sahibleri. Sana indirilen Kur'ân'ın hükümlerine de, Senden önce indirilen kitabların hükümlerine de, inanan = içtenlikle, hak ve gerçektir diye kesin kararla hükmeden zevatlardır. Ve hiçbir şübheye sapmaksızın bir bilgi üzerinde ahirete de gerçek iman beslerler. Onlar Rabb'lerinden gelen tam bir hidayet üzerindedirler. Ve işte onlar, umduklarına ulaşmış, korktuklarından kurtuluş güveni alanların ta kendileridir."
El-Bakara Sûresi'nin 163'üncü ayetini bir kere:
٥-وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَالرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ *
5-“Sizin Ma'bûd'unuz sayıya girmeyen ve ikincisi olmayan, Zatı'nda, Sıfatı'nda Birtek Ma'bûd'dur. O'ndan başka nimetiyle sevilen azabından korkulan ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. Dünyada “Er-Rahmân” ismiyle rızkı canlıya, canlıyı rızkına iletmekte; ahirette “Er-Rahîm” ismiyle lütuf ve merhametini Mü'minlere tahsis etmektedir.”
El-Bakara Sûresi'nin 255, 256, 257'nci ayetlerini bir kere:
٦-اَللّٰهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ لاَ تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَهُ مَا فِى السَّمَاوَاتِ وَمَا فِى اْلاَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِى يَشْفَعُ عِنْدَهُ اِلاَّ بِاِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَىْءٍ مِنْ عِلْمِهِ اِلاَّ بِمَا شَاءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَاْلاَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِىُّ الْعَظِيمُ لاَ اِكْرَاهَ فِى الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَىِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لاَ انْفِصَامَ لَهَا وَاللّٰهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ اَللّٰهُ وَلِىُّ الَّذِينَ اٰمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا اَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِ اُوٜلٰٗئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ *
6-“Allah, Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd olmayandır. Sermedî hayat sahibidir. Varlığı Bizzat Kendisi'yledir. O'nu bir uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nun mülküdür. O'nun izni olmaksızın Nezdi'nde şefaat edecek kimmiş. O mahlukunun önlerindekini ve arkalarındakini aşikâre ve gizledikleri her şeyi bilir. Kendisi'nin dilediğinden başka mahluku ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü yer ve gökleri kuşatmıştır.
Yer ve göğün koruması O'na ağır gelmez. O çok âlî ve çok büyüktür. Dinde ille de inan diye zorlama yoktur. Gerçekte imanla küfür apaçık meydana çıkarılmıştır. Artık kim tâgûtu inkar ederek bıraktığı halde Allah'a iman ederse, şübhesiz o, kopmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitici, kemâliyle bilicidir. Allah iman edenlerin yardımcısı ve dostudur; onları küfür, nifak, isyan ve fıskın karanlıklarından iman nuruna çıkarır. Küfür edenlerin yardımcısı ise tâğuttur = şeytan, zâlim hükümdar ve sihirbazlardır; o tâğutlar da Mü'minleri nurun aydınlığından karanlıklara çıkarırlar. O tâğutlar cehennemin yâranlarıdırlar. Ve onlar orada bir daha çıkmamak üzere daimî kalıcıdırlar."
El-Bakara Sûresi'nin 284, 285, 286'ncı ayetleri bir kere:
٧-لِلّٰهِ مَا فِى السَّمَاوَاتِ وَمَا فِى اْلاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فِى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَاللّٰهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلَاٗئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَصِيرُ لاَ يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلاَنَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ*
7-"Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ın mülküdür = hüküm ve tasarrufu altındadır. Eğer siz içinizdekini açıklar yahud gizlerseniz, Allah onunla sizi hesaba çeker: Sonra kimi dilerse onu yarlıgar; kimi dilerse onu da azablandırır. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.
O Peygamber, kendisine inen hükümlere iman etti; Mü'minler de. Hepsi Allah'a, O'nun meleklerine, kitablarına, rasullerine = peygamberlerine, inanırlar. O'nun rasullerinin hiçbirini diğerlerinden ayırmayız. derler. Ve Dinledik ve işittiğimiz hükümlere gönül bağlayarak emrine içtenlikle boyun eğdik, mağfiretini dileriz Ey Rabb'imiz!. Son dönüş sadece San'adır, dediler.
Hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını Allah yüklemez. Herkesin Kazandığı her türlü hayrlı işler lehine, yaptığı şer kendi zararına, aleyhinedir. Ey Rabb'imiz! Unuttuk veya yanıldıysak bizi yakalayıp sorguya çekme. Ey Rabb'imiz! Bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabb'imiz! Güç yetirmeyeceğimiz şeyleri bize yükleme. Bizi bağışlayarak serbest bırak, bizi yarlıga, bizi esirge. Sen dost ve yardımcımızsın. Artık kafirler aleyhine bize yardım et."
Âl-i İmrân Sûresi'nin 18, 19'uncu ayetlerini bir kere:
٨-شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَالْمَلَاٗئِكَةُ وَاُوٜلُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (وَاَنَاٜ اَشْهَدُ بِمَا شَهِدَ اللّٰهُ بِهِ وَاَسْتَوْدِعُ اللّٰهَ هٰذِهِ الشَّهَادَةَ وَهِىَ لِى عِنْدَ اللّٰهِ وَدِيعَةٌ) اِنَّ الدِّينَ
عِنْدَ اللّٰهِ اْلاِسْلاَمُ *[*]
8-“Allah, diktiği delilleri ayetleriyle açıklayarak Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd olmadığına şehadet etti = ilan etti. Bilfiil ikrarla melekler de, adaleti dimdik ayakta tutan ilim sahibleri de, O Mukaddes Zat'tan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd olmadığına ve hakîkaten O Zât-ı Akdes'in mülkünde ğâlib, hüküm ve hikmet sahibi olduğuna şehadet ettiler.”
Allah'ın: "Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur.” diye şehadet ve ilan ettiği Tevhîdle Ben de şehadet ederim: Kalbimle tasdik = içtenlikle kesin kararla hak ve gerçektir diye hükmederim ve hükmettiğimi dilimle ikrar ederim. Bu şehadetimi Allah'a eğirti olarak bırakıyorum; benim bu şehadetim, Allah Nezdi'nde Benim için emanettir.
“Gerçekten hak din Allah Nezdi'nde İslamdır.” [*]
[*]يُجَاءُ بِصَاحِبِهَا يَوْمَ القِيَامَةِ فَيَقُولُ اللّٰهُ عَبْدِى عَهِدَ اِلَىَّ وَاَنَا اَحَقَّ مَنْ وَفَّى بِالعَهْدِ اُدْخُلُوا عَبْدِى الجَنَّةَ
“Kıyamet gününde şefaat etmek üzere “Şehide” kelimesinden itibaren “el-İslâm”'a kadar ayet-i kerîme, okuyanıyla birlikte gelir; Allah: “Kulum Benim'le antlaştı, sözleşti; Ben sözümü yerine getirmeye daha müstehakım; Âl-i İmrân Sûresi'nin 18'inci ayetinin tamamını, 19'uncu ayetinden “İnn-ed-dîne indallâh-il-İslâm” cümlesini okumayı âdet eden kulumu cennete sokunuz.” diye buyurur.
Âl-i İmrân Sûresi'nin 26, 27'nci ayetlerini bir kere:
٩-قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ اِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ تُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ*
9-“Habîbim de ki: Ey mülkün sahibi Allâhumme! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin. Mülkü kimden dilersen ondan alırsın. Kimi dilersen onun kadrini yüceltirsin. Kimi dilersen onu alçaltırsın. Hayr yalnız Sen'in elindedir. Şübhesiz ki Sen her şeye hakkıyla kâdirsin = gücü yetensin. Geceyi gündüzün içine koyarsın. Gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diri çıkarırsın. Diriden ölüyü çıkarırsın. Kimi dilersen ona sayısız rızk verirsin."
El-Mu'min Sûresi'nin 1, 2, 3'üncü ayetlerini bir kere:
10-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ حٰمٗ تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ
شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِى الطَّوْلِ لاَ اِلهُ اِلاَّ هُوَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ *
10-“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
حٰمٗ = Hâ Mîm. harfleriyle ne murad ettiğini Allah bilir; bu harfler, Kendisi ile Rasûlü arasında bir sırdır = şifredir. Bu kitabın indirilmesi, mutlak ğâlib, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O'ndan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. Son son dönüş ancak O'nadır."
El-Haşr Sûresi'nin 21'den 24'e kadar ayetlerini bir kere:
١١-لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ اْلاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ هُوَ اللّٰهُ الَّذِى لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمٰنُ
الرَّحِيمُ هُوَ اللّٰهُ الَّذِى لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلاَمُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ اْلاَسْمَٓاءُ الْحُسْنَى
يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِى السَّمَاوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ *
11-“Eğer Biz bu Kur'ân'ı bir dağ başına indirseydik, şübhesiz onu Allah'ın korkusundan huşû' içerisinde paramparça olmuş görürdün. İşte bu misaller; biz onları, insanlar düşünsünler diye îrâd ediyoruz. O Ulu Zat, öyle Allah'tır ki, Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. O aşikârı da gizliyi de bilmektedir. O Ulu Zat, “Er-Rahmân” ismiyle her canlıyı rızkına, rızkı canlıya ileten; “Er-Rahîm” ismiyle de lütuf ve merhametini Mü'minlere tahsis edendir. O Ulu Zat, öyle Allah'tır ki, Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur.
O Mülkün = madde âleminin, melekûtun = mana âleminin yegâne hükmü geçerli sahibidir: Noksanı mûcib her şeyden pak ve münezzehtir; Selam'dır, selamet verendir = kuluna güven verendir. Yarattığı âlemi kontrolü altına almaktadır. Mülkünde hükmü geçerli ğâlibdir. Her kırıkları çokça kaynaştırmaktadır. Benzeri olmaksızın Ululuğu'nu göstermektedir. Allah müşriklerin Kendisi'ne isnad ettikleri her noksanlıktan münezzehtir. O Ulu Zat'ın Yüce ismi Allah'tır; sıfır yoktan var etmektedir; var ettiği mahlukunu her türlü noksanlıktan temizleyendir; her cinsin, nev'in, ferdin birbirinden ayırt edilmesi için sûret = sîmâ ve belirti vermektedir. En güzel isimler Kendisi'nindir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nu tesbih ve tenzih eder. O, mülkünde hükmü geçerli ğâlibdir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
El-Cinn Sûresi'nin 3'üncü ayetini bir kere:
12-وَاَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلاَ وَلَدًا*
12-“Gerçek şu ki Rabb'imizin şân, şeref ve makamı çok yücedir. O ne eş, ne de çocuk edinmiştir.”
Ez-Zilzâl Sûresi'ni bir kere:
13-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهَا وَاَخْرَجَتِ اْلاَرْضُ اَثْقَالَهَا وَقَاَل اْلاِنْسَانُ مَا لَهَا
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحَى لَهَا يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًا لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرّاً يَرَهُ*
13-“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insanlar: “Bugün ne oluyor ona?” dediği zaman, işte o gün yer, kendi haberlerini anlatacaktır. Bu ise, Rabb'inin ona vahyetmesi sebebiyledir. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayr işlerse, onun mükafatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”
El-Kâfirûn Sûresi'ni bir kere:
14-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ يَا اَيُّهَا الْكَافِرُونَ لاَ اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ وَلاَ اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا اَعْبُدُ
وَلاَ اَنَاٜ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ وَلاَ اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا اَعْبُدُ لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِىَ دِينِ *
14-“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
De ki: Ey kafirler! Ben sizin kulluk ettiğiniz şeye kulluk etmem. Siz de Benim kulluk ettiğim şeye kulluk edecek değilsiniz. Ben sizin kulluk edeceğiniz şeylere kulluk edecek değilim. Siz de Benim kulluk ettiğim şeye kulluk edecek değilsiniz. Sizin dîniniz size, Benim dînim de Banadır.”
En-Nasr Sûresi'ni bir kere:
15-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِى دِينِ اللّٰهِ اَفْوَاجًا فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ اِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا *
15-“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
Allah'ın yardımı ve fetih = Mekke Fethi geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dînine girdiğini gördüğün zaman, Rabb'ine hamdettiğin halde tesbîhte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Hiç şübhesiz O tevbeleri çok kabul edendir.”
İhlas Sûresi'ni üç kere:
16-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ اَللّٰهُ الصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ *
16-“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
De ki: O Ulu Zat, Allah'tır; Birtek'tir; Allah Samed = ğayrine ihtiyacı olmayandır. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır; hiçbir şey O'na eş ya da denk değildir.”
El-Felak Sûresi'ni üç kere:
17-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ *
17-“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
De ki: İnsan, cin ve hayvandan şerli yarattığı her şerlinin şerrinden, karanlık çöktüğü zaman harekete geçen her şerlinin şerrinden, düğümlere üfüren her sihirbazın sihrinden ve kıskançlığını açığa çıkaran her hasedcinin şerrinden, yardığı geceden çıkardığı sabahın, yardığı tohumlardan çıkardığı özün Rabb'ine = ilim ve iradesiyle sıfır yokluktan âlemi var eden, kudretiyle yeşerten, yaşatan, hükmüyle belli bir nizama tâbi' tutan Zât'a sığınırım.”
En-Nâs Sûresi'ni üç kere:
18-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ مَلِكِ النَّاسِ اِلٰهِ النَّاسِ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ الَّذِى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ النَّاسِ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ *
18-“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yani: Dünyada her canlının rızkını veren; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirgeyen Rabb'imin, “Allah”, “Er-Rahmân”, “Er-Rahîm” ism-i şerîflerini kendime zırh edinip O'na sığınırım, okumaya başlarım.
De ki: İnsan ve cinlerin kalblerine birtakım fısıltı ve yaldızlı telkinlerle vesvese veren insî ve cinnî şeytanların şerrinden insanların, Rabb'ine = ilim ve iradesiyle sıfır yokluktan âlemi var eden, kudretiyle yeşerten, yaşatan, hükmüyle belli bir nizama tâbi' tutan Ulu Zât'a; Ma'bûd'una = tapınılana, mülkünde hâkim Ulu Melik'ine sığınırım.”
Bir kere:
19-اَللّٰهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ اَنْتَ قَيِّمُ السَّمَاوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحَمْدُ لَكَ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحَمْدُ اَنْتَ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحَمْدُ اَنْتَ الْحَقُّ وَوَعْدُكَ الْحَقُّ وَلِقَاؤُكَ حَقٌّ وَقَوْلُكَ حَقٌّ وَالْجَنَّةُ حَقٌّ وَالنَّارُ حَقٌّ وَالنَّبِيُّونَ حَقٌّ وَمُحَمَّدٌ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ حَقٌّ اَللّٰهُمَّ لَكَ اَسْلَمْتُ وَبِكَ اٰمَنْتُ وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْكَ اَنَبْتُ وَبِكَ خَاصَمْتُ وَاِلَيْكَ حَاكَمْتُ فَاغْفِرْ لِى مَا قَدَّمْتُ وَمَا اَخَّرْتُ وَمَا اَسْرَرْتُ وَمَا اَعْلَنْتُ وَمَا اَنْتَ اَعْلَمُ بِهِ مِنِّى اَنْتَ الْمُقَدِّمُ وَاَنْتَ الْمُؤَخِّرُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللّٰهِ [*]
19-“Allâhumme! Ezelden ebede kadar tüm güzel övgüler, hepsi San'a mahsustur. Sen yerin ve göklerin ve içindekilerin tedbîrindesin, nizamını koruyan ve ayakta tutansın; San'a hamdolsun. Şübhesiz inanırım ki Yer, gök ve içindekilerin mülkü Sen'indir. San'a hamdolsun. Sen göklerin, yerin ve içinde olanların benzersiz nûrusun. Hamdolsun San'a. Sen Hakk'sın ve va'din doğru ve gerçektir. Sen'inle karşılaşmamız doğru ve gerçektir. Hüküm ve sözlerin doğru ve gerçektir. Cennetin varlığı gerçektir. Cehennem ve ateşin varlığı gerçektir. Gelip geçen nebîlerin varlığı hak ve gerçektir; Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in nübüvvet ve risâleti doğru ve gerçektir.
Kıyametin kopması doğru ve gerçektir.
Allâhumme! San'a = hüküm ve takdîrine teslim oldum. San'a iman ettim. Her hususta Zâtın'a güvenerek San'a dayandım. Yaptığım her günahımdan tevbe istiğfarla San'a döndüm. Sen'in davanı yüklenerek izninle, emrinle cihad ettim = çalıştım. Sen'i hakem tayin ederek bütün davalarımı San'a havale ettim. Öyle ise önüme gönderdiğim günahlarımı, geride bıraktığım günahlarımı, gizlide işlediğim günahlarımı, âşikârede işlediğim günahlarımı, benden daha iyi bildiğin günahlarımı mağfiret et. Sen dilediğini öne geçirir; dilediğini geriye bırakırsın. Sen'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ilah = ma'bûd, mahbûb ve hâkim yoktur. Günahları terketmekte ve ibadetleri yapmakta gücümüz ancak Allah Teâlâ iledir.”
Üç kere:
20-رَضِيتُ بِاللّٰهِ رَبّاً وَبِاْلاِسْلاَمِ دِينًا وَبِمُحَمَّدٍ نَبِيّاً وَرَسُولاً *
20-“Allah'a Rabb olarak, İslâma din olarak, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e Nebî ve Rasul olarak razı oldum = kabul ettim."
Bir kere:
21-اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْكَسَلِ وَالْهَرَمِ وَالْمَغْرَمِ وَالْمَاْثَمِ اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ النَّارِ
وَفِتْنَةِ النَّارِ وَفِتْنَةِ الْقَبْرِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ وَشَرِّ فِتْنَةِ الْغِنَى وَشَرِّ فِتْنَةِ الْفَقْرِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الْقَسْوَةِ وَالْغَفْلَةِ وَالْعَيْلَةِ وَالذِّلَّةِ وَالْقِلَّةِ وَالْمَسْكَنَةِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الْفَقْرِ وَالْكُفْرِ وَالْفُسُوقِ وَالشِّقَاقِ وَالنِّفَاقِ وَالسُّمْعَةِ وَالرِّيَاءِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الصَّمَمِ وَالْبَكَمِ وَالْبَرَصِ وَالْجُنُونِ وَالْجُذَامِ وَسَيِّئِ اْلاَسْقَامِ اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ اْلهَدْمِ وَالتَّرَدَّى وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الْغَرَقِ وَالْحَرَقِ وَالْهَرَمِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ اَنْ يَتَخَبَّطَنِىَ الشَّيْطَانُ عِنْدَ الْمَوْتِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ اَنْ اَمُوتَ فِى سَبِيلِكَ مُدْبِرًا وَاَعُوذُ بِكَ اَنْ اَمُوتَ لَدِيغًا اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنْ مُنْكَرَاتِ اْلاَخْلاَقِ وَاْلاَعْمَالِ وَاْلاَهْوَاءِ وَاْلاَدْوَاءِ[*]
21-“Allâhumme! Gevşeklikten, aşırı ihtiyarlıktan, ağır borç altına girmekten ve her türlü günah ve yerlerinden San'a sığınırım.
Allâhumme! Ateşin azabından, ateşin fitnesinden, kabrin fitnesinden, kabrin azabından, ihtiyacsızlığın fitnesinin şerrinden, fakirliğin fitnesinin şerrinden San'a sığınırım. Sert kalbden, Rabb Teâlâ'yı unutup zikrini terk etmekle ğafletten, iyal masrafından dolayı halka muhtac olmaktan ve kadrimi düşüren bu yüzden zelil olmaktan = hakarete uğramaktan, çok çalışıp az kazanmaktan San'a sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fâsıklıktan, şekâvetten, nifaktan, şöhretten, riyâ = gösterişten San'a sığınırım. Sağır olmaktan, dilsiz olmaktan, baras hastalığından, cinnet geçirmekten, cüzam hastalığından ve bütün kötü hastalıklardan San'a sığınırım.
Allâhumme! Ağır şeylerin üzerime yığılmasından, yüksek bir yerden düşmemden, suda boğulmamdan, ateşle yanmamdan, ihtiyarlıktan dolayı aklın gitmesinden, ölüm zamanında şeytanın beni aldatmasından San'a sığınırım. Yolunda cihad etmekten kaçtığım halde ölmemden, muzır bir hayvan beni zehirlediği halde ölmemden San'a sığınırım. Allâhumme! Çirkin ahlaktan, çirkin amelden, çirkin nefsin hevâ hevesine uymaktan ve fena hastalıklardan San'a sığınırım.”
[*]Hamd ve senâ ile başlayan ve اَللّٰهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ 'dan اِلاَّ بِاللّٰهِ 'ye kadar olan bu dua, teheccüd namazına kalkmak, gece uykusuzluğunun giderilmesi, sihrin çözülmesi, ibadetlerin kolaylaşması, vesvesenin giderilmesi için ve habis ruhların tasallutuna karşı okunur. Bu dua kitabımızın sonrasında tekrar geliyordu; kaldırdık. [*]اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الكَسَلِ 'den اَلْاَدْوَاءِ ‘ye kadar bu duayı okuyan; felç, cüzam ve kötü hastalıklara yakalanmaz.
Üç kere:
٢٢-اَللّٰهُمَّ اَنْتَ رَبِّى لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ خَلَقْتَنِى وَاَنَاٜ عَبْدُكَ وَاَنَاٜ عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ اَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَاَبُوءُ بِذَنْبِى فَاغْفِرْ لِى فَاِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ اَنْتَ *
22-“Allâhumme! Sen benim Rabb'im = ilim ve iradenle beni sıfır yokluktan var eden, kudretinle yeşerten, yaşatan, hükmünle belli bir nizama tâbi' tutan Ulu Zat'sın; Sen'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. Sen beni yoktan var ettin. Ben de Sen'in kulunum. Ve gücüm yettiği kadar ben Sen'in ahdin = antlaşmanın ve gerçek va'dinin üzerinde sebat etmekteyim; işlediğim şeylerin şerrinden San'a sığınırım. Üzerimdeki nimetlerini itiraf ederim. Azametine karşı işlediğim günahlarımı da itiraf ederim. Binaenaleyh beni mağfiret et. Gerçek şu ki Sen'den başka günahları mağfiret eden = bağışlayan yoktur.”
Üç kere:
23-اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الَّذِى
لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىَّ الْقَيُّومَ وَاَتُوبُ اِلَيْهِ تَوْبَةَ عَبْدٍ ظَالِمٍ لاَ يَمْلِكُ لِنَفْسِهِ مَوْتًا وَلاَ حَيَاةً وَلاَ نُشُورًا *
23-“Allah Teâlâ'dan, günahlarımı bağışlayıp örtbas etmesini dilerim. O Ulu Zat öyle Allah'tır ki, Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur; O gerçek hayat sahibidir; her şeye hayat verendir ve mahlûkunun işini tedbir edendir. Pişman olduğum günahlarımdan ciddî bir dönüşle Kendisi'ne dönüyorum; ölüm halinde, hayatta, dağılmakta kendine mâlik olmayan, nefsine zulmeden kulun dönüşüyle dönüyorum.”
Üç kere:
24-اَصْبَحْنَا [*] عَلَى فِطْرَةِ اْلاِسْلاَمِ وَكَلِمَةِ اْلاِخْلاَصِ وَعَلَى دِينِ نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَلَى مِلَّةِ اَبِينَا اِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ *
24-“İslam fıtratı üzerine, ihlas kelimesi üzerine, Peygamberimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in dîni ve İbrahim aleyhisselâm'ın sağlam ve tertemiz milleti üzerine sabahladık. Aslâ o müşriklerden değildi.”
[*]Hizb-i A'zam'ı gece okuyan, اَصْبَحْنَا yerine اَمْسَيْنَا der.
Üç kere:
25-اَصْبَحْنَا[*] وَاَصْبَحَ[**] الْمُلْكُ لِلّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ لاَ شَرِيكَ لَهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ *
25-“Biz ve bütün mülk, Allah'ın taht-ı tasarrufunda olduğumuz halde sabahladık. Ezelden ebede kadar güzel övgüler = hamd-u senâlar Allah'a mahsustur. Ortağı yoktur. Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. Elbette son dönüş Allah'adır.”
Üç kere:
26-اَللّٰهُمَّ اِنِّى اٰمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِى اَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِى اَرْسَلْتَ فَلَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِى لِجَلاَلِ وَجْهِكَ وَعَظِيمِ سُلْطَانِكَ *
26-“Allâhumme! Gerçekte ben, indirmiş olduğun Kitab’ın hükümlerine inandım. Göndermiş olduğun Rasul ve Nebîn'e iman ettim. Celâlin'e, O Yüce Zâtın'a, Kudretin'e ve Büyük Hükmün'e yakışan hamd-u senâlar San'a mahsustur.”
[*]Hizb-i A'zam'ı gece okuyan, اَصْبَحْنَا yerine اَمْسَيْنَا der.
[**]Hizb-i A'zam'ı gece okuyan, اَصْبَحَ yerineاَمْسَى der.
Bir kere:
27-لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ الْكَرِيمُ الْعَظِيمُ سُبْحَانَهُ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ تَوَكَّلْتُ عَلَى الْحَىِّ الَّذِى لاَ يَمُوتُ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِى الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا *
27-“Allah'tan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. O Kerim'dir, Büyük'tür, Yüce'dir, Zâtı'nı tenzih ederim. Allah münezzehtir. Yüce Arş'ın Rabb'idir. Ezelden ebede kadar bütün güzel övgüler, ilim ve iradesiyle sıfır yokluktan âlemi var eden, kudretiyle yeşerten, yaşatan, hükmüyle belli bir nizama tâbi' tutan âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur. Ölmeyen, sadece Zâtı'yla gerçek hayat sahibi Ulu Zat'a dayanıp güveniyorum. Ezelden ebede kadar bütün güzel övgüler, Allah'a mahsustur. O hiçbir çocuk edinmedi, mülkünde ortağı yoktur, zillet ve âcizlik sebebiyle yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Büyütmekle O'nu çok büyüt.
Üç kere:
28-اَللّٰهُمَّ رَحْمَتَكَ اَرْجُو فَلاَ تَكِلْنِى اِلَى نَفْسِى طَرْفَةَ عَيْنٍ وَاَصْلِحْ لِى شَاْنِى كُلَّهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ اَسْتَغِيثُ يَا مُغِيثُ يَا غِيَاثَ المُسْتَغِيثِينَ *
28-Allâhumme! Rahmetini umarım. Bir göz kırpmak zamanı kadar beni bana bırakma. Benim her işimi yararlı hale getir. Sen'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. يَا حَىُّ Ya Hayyu: Ey gerçek hayat sahibi Ulu Zat! Ya Kayyûm: Ey yarattığı mahlukunu dimdik ayakta tutan tedbirci Ulu Zat! Rahmetin vesilesiyle imdadıma yardımlarını göndermeni dilerim. يَا مُغِيثُ Ya Muğîsü: Ey yardımlarını gönderen Ulu Zat! Imdadına çağıranların kurtuluşuna yardımlarını gönderip yetiştiren ey Ulu Zat!”
On dokuz kere:
29-لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ *
29-Sen'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd yoktur. Sen'i, Ulûhiyet ve Rubûbiyeti'ne yakışmayan her türlü noksanlıktan tenzih ederim. Gerçekte ben zalimlerden oluverdim.”
Bir kere:
30-اَللّٰهُمَّ اِنِّى عَبْدُكَ ابْنُ عَبْدِكَ ابْنُ اَمَتِكَ نَاصِيَتِى بِيَدِكَ مَاضٍ فِىَّ حُكْمُكَ عَدْلٌ فِىَّ قَضَاؤُكَ اَسْئَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ اَوْ اَنْزَلْتَهُ فِى كِتَابِكَ اَوْ عَلَّمْتَهُ اَحَدًا مِنْ خَلْقِكَ اَوِ اسْتَاْثَرْتَ بِهِ فِى عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ اَنْ تَجْعَلَ الْقُرْاٰنَ رَبِيعَ قَلْبِى وَنُورَ بَصَرِى وَجَلاَءَ حُزْنِى وَذَهَابَ هَمِّى لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللّٰهِ *
30-“Allâhumme! Ben bir erkek ve bir cariye kölelerin oğlu köleyim. Dizginim ve kâkülüm, kudretinin tasarrufundadır. Bende hükmün geçerli olmaktadır. Sen'in, mülkünde tasarruf etmen sebebiyle hakkımda yazdığın hükmün adalettir. Kendin'i Onunla isimlendirdiğin San'a mahsus, yahud bir Kitabında indirdiğin yahud mahlukundan bir kimseye öğrettiğin yahud da Nezdin'deki ğayb ilminde onu gizlediğin her isminle Sen'den Kur'ân-ı Azîm'i kalbime bahar, gözüme nur, üzüntümü aydınlatıcı, kederlerimi giderici kılmanı dilerim. Günahları terk etmekte ve ibadetleri yapmakta gücümüz ancak Allah Teâlâ iledir.”
Üç, beş veya yedi kere:
31-اَللّٰهُمَّ اكْفِنِى بِحَلاَلِكَ عَنْ حَرَامِكَ وَاَغْنِنِى بِفَضْلِكَ عَمَّنْ سِوَاكَ مِنْ خَلْقِكَ يَا مُقِيتُ يَا مُغِيثُ *
31-“Allâhumme! Beni haramdan uzaklaştırarak helal rızkınla yetindir: Fazl-u kereminle Kendi'nden başka mahlukundan beni ihtiyacsız kıl. Ya Mukîtu: Ey azıklandıran Ulu Zat! يَا مُغِيثُ Ya Muğîsü: Ey yardımları imdada yetiştiren Ulu Zat!”
Bir kere:
32-اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَالْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَالْهَرَمِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ اَللّٰهُمَّ اٰتِ نَفْسِى تَقْوَاهَا وَزَكِّهَا اَنْتَ خَيْرُ مَنْ زَكَّاهَا اَنْتَ وَلِيُّهَا وَمَوْلاَهَا *
32-“Allâhumme! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, aşırı ihtiyarlıktan, kabrin azabından San'a sığınırım. Allâhumme! Nefsime takvâsını ver ve onu temizle. Gerçekte Sen onu temizleyenlerin, dost, yardımcı ve sevgilinin en hayrlısısın.”
On kere:
٣٣-اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى سَيِّدِنَا اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا اِبْرَاهِيمَ وَبَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى سَيِّدِنَا اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا اِبْرَاهِيمَ فِى الْعَالَمِينَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ *
33-“Allâhumme! Rahmet ve lütufları, kerem ve şefkatleri, üstün övgü ve makamları, Efendimiz Muhammed'e ve âline tahsis et; Efendimiz İbrahim ve âline tahsis ettiğin gibi.
Ve Efendimiz Muhammed ve âline tahsis ettiğin nimetlere bereketler ihsan et; âlemin bütün hallerinde Efendimiz İbrahim ve âline bereketleri tahsis ettiğin gibi. Gerçekte Sen Zâtın'ı öven, mecd-u keremle Zâtın'ı tenzih edensin.”
On kere:
34-اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَنَبِيِّكَ وَرَسُولِكَ
النَّبِىِّ اْلاُمِّىِّ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ تَسْلِيمًا عَدَدَ مَا اَحَاطَ بِهِ عِلْمُكَ وَخَطَّ بِهِ قَلَمُكَ وَاَحْصَاهُ كِتَابُكَ وَارْضَ اَللّٰهُمَّ عَنْ سَادَاتِنَا اَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِىٍّ وَعَنِ الصَّحَابَةِ وَعَنِ التَّابِعِينَ وَتَابِعِيهِمْ بِاِحْسَانٍ[*] اِلَى يَوْمِ الدِّينِ اَجْمَعِينَ اٰمِينَ*
34-“Allâhumme! Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in üzerine rahmetleri yağdır. Ki O Sen'in Kulun, Nebîn, Rasûlün, ve Ümmî Nebî'dir. Âline de ashabına da.
Ayrıca İlmin'in kuşattığı, Kalemin'in yazdığı, Kitabın'ın saydığı şeylerin adedince Ona ve âline = ashabına selam ve selametleri bolca ver. Ayrıca efendilerimiz Ebû Bekr'den, Ömer'den, Osman'dan, Ali'den, ashabdan ve ashaba tâbi' olanlardan razı ol; bir de hayatlarına çeki düzen verip her türlü hayrları yapmayı âdet edinmekte[*] ashab ve tâbiîne kıyamete kadar uyanlardan da razı ol. Ya Rabbî! Hayrı kasdettik; duamıza icabet et.”
[*]Burada “ihsan” kelimesini ıstılâhi manasına göre tercüme etmek gerekir. Maalesef biz de bazen “ihsan” kelimesini mücerred iyilik yapmakla tercüme ediyoruz; ama bu kısır tercümedir.
Bir kere:
35-سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ *
35-“Allâhumme! Sen'i hamd-u senâ ettiğim halde bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sen'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = müessir, maksûd ve mahbûb olmadığına şehadet ederim. Sen'den günahlarımın mağfiretini dilerim. Günahlardan pişman olarak San'a dönüyorum.”
Bir kere:
36-سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ *
36-“Müşriklerin isnad etmekte oldukları vasıflardan, izzet sahibi Rabb'imi tenzih ederim; Rabb'im yücedir; gönderdiği bütün peygamberlere selam olsun. Ezelden ebede kadar övücülerden meydana gelen en güzel ve üstün övgüler, tesbih ve tenzihler, ibadet ve itaatler, âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur.
Yukarıdaki Hizb-i A'zam'ı okuduktan sonra bedenin her tarafına üfürür.
Hizb-i A'zam'ın okunmasında çok büyük sevablar vardır, vakit bulan kardeşlerimiz her sabah veya her akşam okumalıdır. Çünkü maddî ve manevî belalara karşı, nota aldığımız Hizb-i A'zam büyük bir koruyucudur. Tesirli olduğu hakkında sahih hadisler vardır. Özellikle beş vakit namazda birçok meşâyıhımız bunu vird olarak okumuşlardır. Dediler ki: Umûmî bela gelişlerinde icâbet kapılarını açar ve belayı kaldırır. Okunduğu günde, okuyan kimse, büyücü ve sihirbazların, cinlerin ve zalimlerin tasallutundan korunur. Hâsılı, okuyana bir sur ve bekçidir.