a-Şirk ve müşriki bıraktılar: Kendilerini Rabb'lerinin kontrolü altında bulundurdular: Görürcesine Allah Teâlâ'ya ibadet etmeleri,
b-Dînî olsun, dünyevî olsun, alışveriş ve günlük çalışmalarında dahi kendilerini Allah Teâlâ'nın kontrolü altında bulundurup ihlas üzere çalışmaları,
c-Her türlü Dînî felaketten kurtulmaları için ölümü, cennet ve cehennemi göz önüne getirmeleri, yani ölüm rabıtasını yapmaları,
d-Allah Teâlâ'nın zikrine kendilerini alıştırmaları, mesela nerde, ne zaman hangi zikir ve duayı yapmaları,
e-Hasbelbeşer günah işlemeleri takdirinde kendilerini hesaba çekerek tevbe istiğfarla Rabb'lerine yönelmeleri olmak üzere altı hasleti birbirlerinden öğrenip öğretirlerdi;
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِى الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِىَ الصَّالِحُونَ
“Andolsun, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yazmışız ki, yer küresine = hâkimiyetine ancak salih kullarım mirasçı olurlar.”
ayet-i kerîmesinin hükmüne inandılar; bu sayeden kısa bir zamanda dünyaya hâkim oldular. Bununla beraber hiçbir zaman dünyanın, servet, riyâset ve şöhretine değer vermediler. Bu sebeble Allah Teâlâ, sevilmelerini kalblere yerleştirdi; Hicrî 1428 sene geçti; daha da ashab ve ardınca gidenler dün yaşamışçasına sevilmektedir. İnanmazsan İstanbul'da Eyyüb'e git; ashabın bulunduğu yerlere, Siirt'in yakınında Veysel Karanî'ye, Ankara'da Hacı Bayram Velî, Konya'da Mevlânâ Celâlleddîn gibilere bak. Radıyallâhu Teâlâ anhum.
Ali radıyallâhu Teâlâ anhu, Peygamber'den سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُدّاً "...Çok esirgeyici Allah kendilerine gönüllerde bir sevgiyi verecektir." buyrulan ayetin manasını sorunca Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem, ayet-i kerîmeyi:
اَلمَحَبَّةُ فِى قُلُوبِ المُؤْمِنِينَ وَالمَلاَئِكَةِ المُقَرَّبِينَ يَا عَلِىُّ اِنَّ