feylesoflar hakîm hukemâ
Yunan büyük kudemâ felsefesiyle bilinen, tanınan ve en öncekileri beş tanedir. Büyük feylesofların ittifakıyla beşi de, felsefe ve hikmet ilminde birer liderdirler. Sonra bunların arkasına gidenlere de çoğul olarak hukemâ ile eş anlamda felâsefe, tekil olarak hakîmle eş anlamda feylesof ismi verdiler.
Beşin birincisi, ibidoklis, ikincisi Pisağorus, Pisağor, üçüncü Sokrat, dördüncü eflâtun, beşincisi Aristatales, Aristodur. Bunlar hepsi bizzat veyahud da bilvasıta hikmet ilmini Süleyman ve Davud aleyhimesselam’dan aldılar. Onlardan işe muvaffak olanın ilki, Süleyman aleyhisselam’dan, Dâvud aleyhisselam’dan yahud da ashabından bilfiil işi alan ibidoklistir. Kendisinin Dâvut aleyhisselam’la görüştüğü, İslamî bir çok kaynaklarda bulunmaktadır, Şerh-ul-Mevâkıf’ın hâşiyelerinde dahi nakledilmektedir. Şehristânî’nin El-Milel ven’Nihal kitabında, İbnu Nedîm’in Fihristi’nde dahi bunlar konu edilmektedir. İzahı oraya havaledir.
Bazıları da Şam’a gelip Lokman’dan aldılar. Pisağor’un Mısır’a gelişi, sefer etmesi, Avrupa kaynaklarında dahi müsbettir. Kendisi Süleyman aleyhisselam’dan bizâtihi hendese ilmini almıştır. Ne var ki, kıskanç müteahhir feylesoflar, Ulûhiyyet ve nübüvvet meselesini felsefe kitablarından sildiler, unutturdular.
Pisağor, Mısır’a sefer etmeden önce, Yunan’da hendese diye bir isim yoktu. Sadece hendese değil, her peygamberin bildirmiş olduğu Sünnetullah’ı = Allah Teâlâ’nın yaratmış olduğu maddenin her biri cüz’üne özel bir kanun, her cisme her ferde müteferrik kanunu öğrendi, öğretti. Dîni de öğrendi, öğretti.
Davud aleyhisselâm’ın mucizesi, dağların taşların, sesinin yankısını bildirmesi idi. Pisağor ondan uzaklaşınca, her an o ses ve sedayla yaşaması için düşüne düşüne insanın ruhunu okşayan, ağlatan, sevindiren aşka sevk eden müzik ilimini çıkarttı. Çıkarttı ki Davud aleyhisselam kalplerinde yaşamış olsun.
Sokrat, Pisağorus’tan, Eflatun Sokrat’tan, Aristatales Eflatun’dan bu minval üzere felsefe ilmini öğrendiler, yaşattılar. İş böyle olunca felsefenin aslının, peygamberlerin nübüvvetlerinden bir cüz oluşu ortaya çıkmaktadır. Bu ilim dinsizlerin değil, bilakis enbiyâ-i izâma tâbi’ olan dindarların ilmi olmasıyla açıklandı. Bir kol dediğimiz gibi budur. Tahribat ve tahrifatları içinden çıkarılmış olunursa Ğarbın bütün felsefesi buna dayanmaktadır. [29/s.28]