Burada alınması gereken yine İbrahim Hakkı rahimehullah'ın, «Akîdet-ul-Îman» adlı risâlesinden, sorulu cevablı birkaç hakîkatleri aziz gençlerimize tercüme edelim:
Denilse ki: İslam nedir?
De ki: Ashab, tâbiîn ve tebe'-i tâbiînle tanınan İslam, bilfiil tatbîkî olarak Allah Teâlâ'nın emrlerini yerine getirmek, yasaklarını terk etmektir.
Denilse ki: Peki iman nedir?
De ki: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'in vahiy vasıtasıyla Allah Teâlâ'dan getirdiği ve bildirdiği temel inanç ve yapmak olarak namazın farz olduğuna, terk olarak zinanın haram olduğuna inanmak gibi tüm amellerin hak ve gerçek olduğunu kalben tasdik etmek, dil ile ikrâr etmektir.
Denilse ki: İman mahluk mudur, değil midir?
De ki: İman, kendisi, hidayet ve ikrâr olmak üzere iki kısımdır. Hidayet, Allah Teâlâ'nın fiili olduğu, yani iman, Allah Teâlâ'nın armağanı olduğu cihetiyle mahluk değildir. Amma ikrar, kulun fiili olduğundan, kul gibi mahluktur, sonradan yaratılandır.
Denilse ki: İman bir bütün mü, yoksa dağınık parçalar mı?
De ki: Allah'ın nezdinde iman bir bütündür. Mü'minlerin kalbleri arasında müteferrik = ayrı ayrı parçalardır.
Denilse ki: İmanın bedeni nedir?
De ki: Beş vakit namazı yerli yerinde ta'dîl-i erkanla kılmaktır.
Denilse ki: İmanın ciğerleri nedir?
De ki: İmanın ciğerleri, mushaf-ı şerîflerde yazılan Kur'an'dır.
Denilse ki: İmanın dili nedir?
De ki: Allah Teâlâ'nın ism-i şerîflerini zikretmektir.
Denilse ki: O halde imanın yüzü nedir?
De ki: Alış verişte dürüstlük, sözde doğruluktur.
Denilse ki: İmanı bozan şeyler nedir?
De ki: Namaz gibi farz ibadetlerin terk edilmesidir.
Denilse ki: İmanın tâcı nedir?
De ki: İmanın tâcı takvâdır.
Denilse ki: Takvâ neymiş?
De ki: Takvâ, ahirete zarar veren her türlü düşünce = küfür ve nifaktan fiilen kaçmaktır.Denilse ki: İmanın vatanı neresidir?
De ki: Mü'minlerin kalbleri, ruh ve akıllarıdır.
Denilse ki: Şimdi sen mi imandasın, iman mı sendedir?
De ki: Ben madde gibi mü'minim. İman da araz gibi benim vasfım = sıfatımdır.
Denilse ki: Haaa! Öyleyse iman kaç kısımdır?
De ki: İman dört kısımdır:
a-Tabiî iman; bu meleklerin imanıdır,
b-Makbul iman; bu mü'minlerin imanıdır,
c-Merdud iman; münafıkın imanıdır,
d-Mevkûf iman; kafirin imanıdır.
Seyyid Şerif gibi bazı ulemâ, iman-ı mahfuz, evliyânın imanı; iman-ı masum, enbiyâ ve rasullerin imanı diye iki mertebe daha eklemişlerdir.