Zamanımızda itikadlar son derece sarsıldığı için kadın olsun erkek olsun,
bir Mü'minin, her şeyden evvel itikadını Ehli Sünnet vel'Cemaate göre tashih etmesi; sonra çocuklarına da talim etmesi farzdır, hatta her farzdan önce farzdır,
Zira farzdan önce farz, ilm-i hal; farzın içinde farz, ihlas; farzdan sonra farz, öğrenilen ilimle amel etmektir.
Tashîh-i itikad etmeksizin zikir, dua ve ibadetler kabul edilemez.
İmam-ı A'zam'dan itibaren zaman zaman Ehli Sünnetten büyük âlimler, Ehli Sünnet itikadını özetlemektedirler. Onlara uyarak tashîh-i itikad için “Şübheden Hakîkate”, “Tek Çare”, “Şuur” ve Arabca Türkçe olarak “Bed'ul-Emâlî”nin tercüme ve şerhinin yazılmasına bizi muvaffak eden Allah Teâlâ’ya, اَلحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ العَالَمِينَ “Elhamdu Lillâhi Rabb-il-âlemîn” diyerek hamd-u senâlar ederim.
“Sevgi Bağı” diye adlandırdığım risâlede daha evvelden, tashîh-i itikad için, çocuklarımıza ezberlemesi kolay olur umuduyla, Hicrî 569'da vefat eden İmam Sirâceddîn Ali bin Osman el-Ûşî el-Ferğânî'nin “Bed'ul-Emâlî”sinin terceme ve şerhini yazmıştım
Fakat okunmadığını işittim; “Ağırdır, uzundur... dır... dır...” diye şikayetler kulağıma gelince, özellikle çocuklarımızın ezberlemesinin kolaylaşması için “Bed'ul-Emâlî”yi çıkarıp yerine
(1) Peygamber'in ashabına ilk öğrettiği hadislerini özetleyip yazdım.
Sonra en az derecede Mü'min kul ile Allah Teâlâ arasındaki irtibat ve alâkadarlığın gerçekleşmesi yani rıza ve sevgisinin kazanılması için
(2) her Mü'minin, yatağından kalkıp tekrar yatağına gelinceye kadar
(3) sabah yahud akşam okuyacağı “Hizb-i A'zam”ı,
(4) vakitlere bağlı yapacağı bazı zikir ve kısa duaları,
(5) namazdan sonra yapılacak tesbihleri,
(6) vakte bağlı olmayan faziletli bazı duaları yazdım.
Şübhesiz bu risâle zikir ve tesbih için kâfî derecede değildir, fakat büsbütün mahrumiyetten de kurtarır. Özellikle “Hizb-i A'zam” adlı dua ve tesbihler, ayetin nazmıyla, hadislerle sabittir. Amma kişi ne maksadla okursa, maksadı için de vesile olur.
Bu risâleyi para mukabilinde satanlara rızamız yoktur.
Bu risâle her Mü'mine vakfımızdır. Umulur ki ruhumuza Fatihalar okutturur. Hayrsever her Müslüman basabilir ve dağıtabilir. Neşreden ve okuyanlara selamlar olsun.
Hadîs-i şerîflerde:
قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى قَسَمْتُ الصَّلاَةَ بَيْنِى وَبَيْنَ عَبْدِى نِصْفَيْنِ
وَلِعَبْدِى مَا سَئَلَ فَاِذَا قَالَ العَبْدُ اَلحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ العَالَمِينَ قَالَ اللّٰهُ حَمِدَنِى عَبْدِى فَاِذَا قَالَ اَلرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ قَالَ اَثْنَى عَلَىَّ عَبْدِى فَاِذَا قَالَ مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ قَالَ مَجَّدَنِى عَبْدِى فَاِذَا قَالَ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ قَالَ هٰذَا بَيْنِى وَبَيْنَ عَبْدِى وَلِعَبْدِى مَا سَئَلَ فَاِذَا قَالَ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ المُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ المَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ قَال هٰذَا لِعَبْدِى وَلِعَبْدِى مَا سَئَلَ
“Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kendimle kulum arasında namazı yani kıraati ikiye böldüm: Kulumun dilediği şey verilecektir.”
Mü'min ve Müslüman kul: “Ezelden ebede kadar güzel övgüler âlemlerin Rabb'i Allah'a mahsustur.” dediği zaman,
Allah: “Mü'min ve Müslüman kulum Ben'i övdü.” der.
Mü'min ve Müslüman kul: “Dünyada her canlının rızkını verir; ahirette sadece Mü'min ve Müslümanı esirger.” dediği zaman,
Allah: “Mü'min ve Müslüman kulum Ban'a medh-u senâda bulundu.” der.
Mü'min ve Müslüman kul: “Kıyamet gününün hükümdarıdır.” dediği zaman,
Allah: “Mü'min ve Müslüman kulum Ben'i yüceltti.” der.
Mü'min ve Müslüman kul: “İbadetlerimi San'a tahsis ederim; sadece Sen'den yardım dilerim.” dediği zaman,
Allah: “İşte bu, Benim'le kulum arasında ikiye bölünen işdir; –Yani kulumun vazifesi Ban'a ibadet etmesi; Benim vazifem kendisine yardım etmemdir.– ve kulumun dilediği şey verilecektir.” der.
Mü'min ve Müslüman kul: “Bize gösterdiğin dosdoğru yola bizi ilet, onda yürüt. Dosdoğru yol, kendilerine nimet verdiğin enbiyâ' ve tâbi'lerinin yoludur. Ğazabına uğrayanların –ilmiyle amel etmeyenlerin– yoluna ve doğru yoldan sapanların –bilgisiz amel edenlerin– yoluna değil.” dediği zaman,
Allah: “İşte sırât-i müstakîm = dosdoğru yol, kuluma tayin ettiğim yoldur; kulumun dilediği şey verilecektir.” der.” ve:
اَلدُّعَاءُ هُوَ العِبَادَةُ ثُمَّ قَرَاَ وَقَالَ رَبُّكُمْ {اُدْعُونِى اَسْتَجِبْ لَكُمْ اِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِى سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ}
“Dua ibadettir.”
buyurduktan sonra Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Rabb'iniz: {Ban'a yalvarın; size icâbet edeyim; ibadetimden uzaklaşıp üstünlük taslayan kimseler, ileride boyunları bükük olduğu halde Huzurum'a gelip cehenneme gireceklerdir.} buyurur.” diye ayeti okudu.”
buyrulduğu üzere iman, ihlas, teslim şartıyla Mü'min ve Müslüman kul ile Allah Teâlâ arasında sevgi irtibatı yani rızasını kazanmakla alâkadarlık, namazla, zikir ve duayla yani yalvarışla gerçekleşir.
حَيْثُمَا كُنْتُمْ فَصَلُّوا عَلَىَّ فَاِنَّ صَلاَتَكُمْ تَبْلُغُنِى
“Nerede olursanız olunuz, Benim üzerime salavat getirin. Çünkü muhakkak sizin salavâtınız Bana ulaşır.”
diye hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere ümmetle Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem arasında sevgi irtibatı yani şefaatini kazanmakla alâkadarlık:
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
“Allâhumme! Salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammed.” diye salavat okumaktır;
Yani: “Allâhumme! Efendimiz Muhammed'in ve Efendimiz Muhammed'in âlinin üzerine rahmetler yağdır.” demektir.
Salavât-ı şerîfeler okumak, şefaatinin peşin bedelidir.
Mü'minler arasındaki sevgi irtibatı yani rıza, övgü ve dualarını kazanmakla alâkadarlık ise,
gönül birliği, ihlas yani sevgi ve samimiyet üzere Allah için Mü'min kardeşine hediye vermek yahud hediyeleşmek,
mümkün derecede fedakârlıkla karşılıksız borç vermek yahud vefâdarlıkla vaktinde borcunu ödemek,
zaiflere zekat, sadaka vermek, hayrlı işlerde yardımlaşmak gibi hasletler ve ğıyâblarında dahi:
رَبَّنَا اغْفِرْ لِى وَلِوَالِدَىَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
“Rabbena-ğfir lî ve li vâlideyye ve lil'Mü'minîne yevme yekûm-ul-hisâb.”
Yani: “Ey Rabb'imiz! Beni, ebeveynimi ve bütün Mü'minleri, hesab vermenin yükseldiği günde mağfiret et.” demektir; ve:
رَبَّناَ اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِاْلاِيمَانِ وَلاَ تَجْعَلْ فى قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذِينَ اٰمَنُوا رَبَّنَا اِنَّكَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ
“Rabbenağfir lenâ ve li ihvâninellezîne sebekûnâ bil'îmâni ve lâ tec'al fî kulûbinâ ğıllen lillezîne âmenû. Rabbenâ inneke Raûf-ur-Rahîm.” gibi dualarla dua etmekle gerçekleşir.
Yani: “Ey Rabb'imiz! Bizi ve daha önce imanla bizi geçmiş olan Din kardeşlerimizi yarlıga. Kalblerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Ey Rabb'imiz! Şübhesiz ki Sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”
Biz, kul ile Allah arasındaki, ümmetle Peygamber arasındaki, ümmetin yani Mü'min kardeşlerin arasındaki sevgi irtibatı yani alâkadarlığa “Sevgi Bağı” ismini vermekteyiz.
Kula gelen İlâhî feyz, onun imanı, ihlası, teslimi, duası yani yalvarışı nisbetindedir.
Eğer bu bağlardan biri zaif olursa, Allah ve O'nun Rasûlü'nün sevgisi de zaif kalır; dolayısıyla iman zaifler, Mü'minlerin iman kardeşliği tesbihi kopmuş olur
Evlad ve kardeşlerimizin Tevhîde imanın, islam ve ihsanın gerektirdiği bağlara değer vermelerini, uslu olsun, geveze olsun, üç tabaka Müslümanı kucaklamalarını, büyüklere saygı, küçüklere şefkatle hem cinslerine değer vermelerini dileriz.
Bu sevgi irtibatı ve alâkadarlık, bir mezhebe, meşrebe, zümreye mahsus değil, umum ümmetin vazifesidir.
Bununla beraber Mü'min kardeşlerimizden biri bizimle gönül bağlılığı yapmak isterse, bağlılığından bizi haberdar etmesi gerekir.
Yirmi dört saatte bir sefer, sabah veya akşam Hizb-i A'zam'ı okumalıyız. Vakit dualarını ezberleyip tatbik etmeliyiz; ezberlemeyen, yüzünden okumalıdır.