HADİS NO:60-61_Tecdid-i İman
TECDÎD-İ İMANA ŞÖYLE İNANIYORUZ
Deylemî'nin Firdevsi'nde ve Hâkim'in tahric ettikleri Abdullah bin Amr radıyallahu anhu'nun hadîsinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
اِنَّ الاِسْلاَمَ لَيَخْلَقُ فِى جَوْفِ اَحَدِكُمْ كَمَا يَخْلَقُ الثَّوْبُ فَسَلُوا اللّٰهَ اَنْ يُجَدِّدَ الاِيمَانَ فِى قُلُوبِكُمْ
H.59: “Gerçekte İslam, yasakları işlemek ve emrleri terk etmekten dolayı sizden birinizin içinde çürür; bir elbise zaifliye zaifliye çürüdüğü gibi. Binaenaleyh kalbinizdeki imanın yenilenmesini Allah'tan isteyin.”
İslamın, insanın kalbinde çürümesinin yegane sebebi,
a-Haramdan kazanç,
b-Şer'i şerîfe aykırı olan örf ve âdetlerden, mesela harama bakmak, haramı dinlemek, ğıybet, haber dolaştırmak gibi yerleşen âdetlerden ayrılmamak,
c-Bozuk sohbet = şer'i şerîfe ittibâ'ı bırakıp, nefsin istek ve arzularına uymak olmak üzere üçtür.
Bu üç hasletin terkiyle beraber hadîs-i şerîfte yenilenmesi emredilen iman,
H.60: İmam Ahmed'in ve Esfehânî'nin Hilyesi'nde tahric ettikleri Ebû Hureyre radıyallahu anhu'nun hadîsinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in:
جَدِّدُوا اِيمَانَكُمْ “İmanınızı yenileyin.” buyurduğunda
“Nasıl imanımızı yenileriz?” sorusuna cevaben:
اَكْثِرُوا قَوْلَ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ “Lâ ilâhe illallah sözünü çoğaltın.” buyurduğu hadisten anlaşılmaktadır.
Hâl-i hazırda içinde yaşamış olduğumuz asırda, madde ilminde tekâmül edenlerin bilgilerine göre dahi, bedenimizin her cüz'ü, her an sür'atle sürekli var olup yok olmaktadır. Şu anda zikreden cüz'ün gitmesiyle yerine gelen cüz'ün dahi zikirsiz kalmaması için Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem:
Kalb ve dil birleştirilip لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ “Lâ ilâhe illallah, deyiniz.” diye emretti.
Yani gidenin yerine gelen cüzler dahi zikretmiş olur ve böylece zikir sayesinden her cüzde iman yenilenmiş olur.
Elbette her gizlinin aşikârede bir alâmeti vardır. Şu halde imanın yenilenmesinin alâmeti de, başta zikir ve dînî bilgileri çoğaltmakla beraber mü'minin zâhirde olan yaşantısı ve dindarlığıdır.
Dindarlık da = sohbet de,
a-Allah Teâlâ'ya kul olunmaya nazaran, devamlı O'ndan korkmak ve kulun kendini Rabb'inin murakabesi altında bilmesi ve güzel edebde bulunması,
b-Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ümmet olunmaya nazaran, sünnetine = şeriatine = bildirdiği kanuna tâbi' olunması ve öğrenmeye, öğretmeye çalışılması,
c-Ulemâ, evliya ve ehli irşâda talebe ve mürid olunmaya nazaran, saygıyla kendilerine hürmet edilmesi,
d-İyal ile muameleye nazaran, güzel ahlakta bulunulması,
e-Düşüp kalktığı çevresine nazaran, gülümseme ve günah olmayan latîfelerin söylenmesi,
f-Çevredeki cahillere duada bulunup hatalarından göz kapatarak kendilerine şefkat edilmesinden ibaret altı şeydir. İşte bunun için:
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ اِلاَّ وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Ey iman edenler! Yasakları terk ve emrleri yerine getirmekle Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öylece korkun, korunun. Sakın siz müslüman olmaktan başka bir sûretle can vermeyin.”[[1]] buyrulmuştur.
Şu halde gerçek iman ve islam yahud dindarlık, gizlide Allah Teâlâ'nın ve aşikârede de bütün müslümanların nazarında tastam eminliktir. Bu, ihlasla tabir olunur. Bunun zıddı nifak yahud riyâkârlıktır. Nifak imanı, riyâ da ibadetin sevabını ibtal eder. Şeyh İbrahim Hakkı, gerek nifak ve gerekse semeresi olan riyâkârlığa, sahtekârlığa son vererek diliyle dahi:
نَه كِه قِيلْمِشْ حَبِيـبُ اللّٰهْ بِزَه تَبْلِيغِ اَحْكَامِى
قَبُـولْ اِيـتْـدِمْ اَنِى اٰمَنْـــتُ بِـاللّٰهْ وَ حُــــكْــمِ اللّٰهْ
«Ne ki kılmış Habîbullah bize teblîğ-i ahkâmı
Kabul etdim anı âmentu Billah ve Hukmillah
Allah'ın sevgili kulu, Allah Teâlâ'nın ne gibi hükümlerini bize bildirdiyse, kabul ettim; ona razı oldum. Allah Teâlâ'ya ve hükümlerine ve Peygamber'in getirdiklerine inandım, hak ve gerçektir diye hüküm ettim.
دِلِمْ اِقْـــرَارِمِى قَلْبِمْـلَه تَصْـــدِيقْ اَيْلَــدِمْ جَـانْدَنْ
سَنِكْ حِفْظِنْدَه اِيمَانِـمْ اَمَانَتْ اُولْسُـونْ اَىْ اَللّٰهْ
Dilim ikrârımı kalbimle tasdîk eyledim candan
Sen'in hıfzında îmânım emânet olsun ey Allah
Kalbimle candan tasdik ederek, dilimle söylerim. Ey Allah! Bu gönül bağlılığım, tasdik ve itirafım, dönüş ve ibadetlerim, hepsi, Sen'in hıfzında emanet olsun.» söylenmesini tavsiye etti. Zira kalbin kabul etmediği bir şeyi dille çok söyleyiş, kalbe cebren kabul ettirir, tasdik ettirir. Bunun için zikir ve salavat.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ اَفْضَلَ صَلاَةٍ وَسَلِّمْ اَكْمَلَ سَلاَمٍ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَدَدَ مَعْلُومَاتِكَ وَمِدَادَ كَلِمَاتِكَ كُلَّمَا ذَكَرَكَ الذَّاكِرُونَ وَغَفَلَ عَنْ ذِكْرِكَ الْغَافِلُونَ وَارْحَمْنَا بِلُطْفِكَ يَا اَرْحَمَ الرَاحِمِينَ
[[1]]El-i İmrân Sûresi ayet 102