Tevhid, dört şeyden ibarettir
Binaenaleyh dinde asıl, Tevhid ve ibadet olmak üzere iki esastır:
1-Birincisi, Tevhiddir. Tevhid, dört şeyden ibarettir:
H.1176’da vefat eden Şeyh Ahmed bin Şeyh Abdurrahim Dehlevi diyor ki:
a-“Vücudun vücubunu = zatının varlığının ezeli ve ebedi , sermedi olmasını, sadece Allah Azze ve Celle’de hasr = hududlandırmaktır. Binaenaleyh gayrı, asla vacib = ezeli ve ebedi olmaz.
b-Arşın, göklerin, yerin, cevherlerin ve sari tüm mahlukların yaratılmasını, yine Allah Teala’da hasretmektir.
Bu iki mertebeden, semavi kitablar bahsetmedi. Arab müşrikleri, Yahudi ve Hristiyanlar da, asla bu hususta ihtilaf etmediler. Ancak Kur’an-ı Hakim, yerin, göğün ve her şeyin yaratıcısının, Bizzat Allah Azze ve Celle olduğunu açıkladı.
c-Yerin, göklerin, yer ve göğün arasında olan her şeyin idaresini ve tedbirini Allah Teala’da hasretmektir.
d-Allah Teala’dan başka hiçbir şeyin ibadete müstehak olmadığına kesin inanmaktır.
Tedbir ve idarenin, sadece Allah Azze ve Celle’ye aid olması ve O’nun Zatı’ndan başka hiçbir şeyin ibadete müstehak olmamaları, yani sadece O Zat’ın ibadete müstehak olması inancı, birbirinden asla ayrılmaz, tabiaten bir tek şey olarak sayılmaktadır. Maatteessüf bu son iki esasta, insanlardan birçoğu muhalefet ederek Tevhidden ayrıldı” (Hüccetullah-ul-Baliğa c.1 s.59)
…………………………… “Gerçekte Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, onların Kendisi’ne ibadet etmeleridir” demenin manası, kesin bir surette, kainatın aslı olan atomun, Arş’ın, göklerin, yerin ve bunların içinde olan ve olacak her şeyin yaratıcısının Allah Azze ve Celle olduğuna, yarattığı andan itibaren sonsuza kadar Bizzat Kendisi’nin bunları idare ettiğine v edolayısıyla Kendisi’nden başkasının asla ibadete layık olmadığına kesin inanmaktır. Bu dört esasa inanılmasının da, yine dört mertebesi vardır. Nitekim Aliyy-ul-Kari diyor ki:
“Birinci, delil ve delile dayalı nazari Tevhid yahud da taklidi Tevhid mertebesidir. Burada kul, kesin olarak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haber haberdiği ve tarif ettiği üzere Allah Azze ve Celle’nin, tarif edilen dört esasta münferid olduğunu bilir. Bu inançla zahiri surette böyle inanan, aşilkar büyük şirkten = küfürden kurtulmuş olur.
İkincisi, ilmi Tevhidle kulun, tamamen beşeri sıfatlardan ve cismani karanlıklarından sıyrılmasından, zihninde Allah Azze ve Celle’nin nurlarının azametini istihzar etmesinden, Allah Azze ve Celle’nin Bir Tek Yaratıcı olduğunu, mutlak tesir edici olduğunu, kainatta ne kadar güzellikler varsa, nurlar varsa, ilim ve kudretler varsa, işitmek ve iradeler varsa, cümlesinin, Allah Azze ve Celle’nın sıfatlarının, ef’allerinin eserinden ve pırıltısından olduğunu müşahedesinden ibarettir. Artık ne vakit kul, vücudundan habersiz olup bu suretle O’nun Zatı’nı biliyorsa, gizli şirkten yani riya ve nifaktan dahi kurtulmuş oluyor.
Üçüncüsü, hali Tevhiddir. Hali Tevhid de, kulun, bildiği, inandığı ve düşündüğü yukarıda tarif edilen Tevhidden ayrılmamasından ibarettir.
Burada kul, düşündüğü Tevhidin eseri=nurları parlayıp, her istediği an o halde kendini bulundurabiliyorsa, nefsinden ve gayrinden habersiz oluyorsa, artık Tevhidin ilk derecesine ulaşmış demektir. Ne kadar bunda istiğrak bulsa, o kadar imanı kuvvet bulur ve terakki eder. Bunun için Cüneyd Bağdadi dedi ki: “Tevhidin manası, resimlerin, şekil ve suretlerin tamamen ortadan kalkması -ilimler de bunda dahildir- ve Allah Azze ve Celle’nın nurlarının zuhurudur”
Dördüncüsü, İlahi Tevhid mertebesidir. Bu da, Allah Teala’nın ezelde Zatı’nın Vahdaniyeti’yle, sıfatlarda Ehadiyeti’yle vasıflanmış olduğu halde Kendisi olup, beraberinde gayrının olmadığının ve gayrının sürekli fenada olmasının inkişafıdır” (Mirkat-ul-Mefatih c.1 s.116) Yani imanın hakikatinin inkişafıdır.
2-İkinci esas, Tevhid şartıyla bilfiil ibadetin icrasıdır. Doğrusu ameli Tevhiddir. Yani şahsın, inandığı gibi yaşamasıdır, yapmasıdır. Zira insan, inancını fiile sokmazsa, yaşadığı haline inanır ve şirke düşer. Onun için ehemmiyetle gerek ilmi Tevhid ve gerekse ameli Tevhid itibarıyla:
…………………………….. “Gerçekte Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, onların Kendisi’ne ibadet etmeleridir” diye buyruldu. Ve bunun da bir tek şartı vardır; o da ibadetin, büyük ve küçük şirkten ari olmasıdır. (25/s.637-638)