OTUZ İKİ FARZ
OTUZ İKİ FARZA İNANIYORUZ
Hanefî ulemâsı, herkesin kolayca öğrenmesi için en mühim olan farzları, «otuz iki», «otuz üç», «elli farz» deyimleriyle saymışlardır. İbrahim Hakkı rahimehullah, otuz iki adedini tercih ederek Hanefî'ye göre şöyle demektedir:
خُــدَا اُوتُـوزْ ايـكِـى فَـرْضِـى عِبَـــادِنَـه بُـيُـورْمِـشْـــدِرْ
قَمُـوسِينْ فَـرْضْ بِـيلْـدِمْ بُـويْنِـمَه اٰلْـدِمْ بِـطَـوْعِ اللّٰهْ
Hudâ otuz iki farzı ibâdına buyurmuşdur
Kamûsun farz bildim boynuma aldım Bitav'illah
Hanefî müctehidlerin tesbitine göre, Allah Teâlâ, otuz iki farzı kullarına yüklemiştir. Hepsinin farz olduğuna inandım; ve «Allah Teâlâ'ya boyun eğerek boynuma aldım.» Bu cümle, farza inanılmasının sûretinin öğretilmesi içindir. Farz olduğunu öğrendiğimiz bir şey için derhal kalben ve ruhen, mesela burada söz konusu olan “Otuz iki farzın farz olmaklığına inandım, haktır, boynuma aldım, yapılmasına borçluyum. Allâhumme! Bana müyesser kıl.” demeliyiz.
شُرُوطِى بَشْدِرْ اِسْلاَمِكْ كِه تَوحِيدُ و صَلاَتُ و صَـــومْ
زَكـَاتُ و حَـجْ غَـنِـيلَرْ حَـقِّـنَـه بُو جُـمْلَه فَـرْضُ اللّٰهْ
Şurûtu beşdir İslâm'ın ki tevhîd-u salât-u savm
Zekat-u hac ğanîler hakkına bu cümle Farzullah
Daha evvelden dediğimiz gibi, maatteessüf bu meselede rükünler yerine yanlışlıkla şartlar zikredilmiştir. Doğrusu, İslamın rükünleri, kelime-i Tevhid = «Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu», beş vakit namazı ta'dîl-i erkanla yerli yerinde kılmak, ramazan orucunu tutmak, zekatı müstehaklarına vermek, zenginlerin üzerinde istitâat = kuvve-i meysere şartıyla hacc olmak üzere beş rükündür. Bu beş rüknün farz olmaklığına inanmak demek istenilmektedir.
Denilse ki: Şart nedir?
De ki: Ödenecek ibadetin ödenmesi için gerekli, ulaşmasına da tesirsiz sebeb olan ve kendisine bağlanan meşrûtun olmaması halinde varlığı gerçekleşebilen, amma yokluğunda kendisine bağlanan ibadet gerçekleşmeyen şeydir.
Daha kısa tarifi, yokluğuyla meşrûtunun yokluğunu gerektiren, varlığıyla meşrûtun varlığında yokluğunda tesirsiz olandır. Yani şartın bulunması halinde meşrûtun bulunması şart değil; meşrûtun bulunması anında şartın var olması şarttır.
Namaza göre abdest, abdeste göre ise, su ile yıkanması farz olan azanın arasında suyun deriye değmesine engelin olmaması ve her ibadetin sevabının kazanılmasına niyet ve ihlas gibi.
Denilse ki: Rükün nedir?
De ki: Rükün, ibadetin kendisinden oluştuğu dayanaklardır. Abdeste göre, dört azayı yıkamak; zekata göre, belli bir malı Allah Teâlâ'nın tayin ettiği şahıslara mülk ettirmek gibi.
Ayrıca imanın aynı zamanda İslamın gerçekleşmesinin şartı, akıl, buluğ, tebliğin ulaşması ve kuvve-i meysere = imkan derecesinde ödemeye iktidar bulunması olmak üzere dörttür.
نَمَازِكْ فَرْضِـى خَارِجْدَه اُولاَنْلَرْ اَلْتِى فَرْض اُولْمِـشْ
وَ اَرْكـَـــانِى اِيـچِـنْـدَه اُولْدِيلَرْ هَمْ اَلْـتِى فَــرْضُ اللّٰهْ
Namazın farzı hâricde olanlar altı farz olmuş
Ve erkânı içinde oldular hem altı Farzullah
طِيشِنْدَه كِى طَهَارَتْ سَتْرِ عَوْرَتْ وَقْتِى بِيـلْمَـكْدِرْ
وَ اٰبْدَسْت اَلْمَقْ وَ نِـيَّتْ هَمْ اِسْـتِـقْبَــالِ بَيْتُ اللّٰهْ
Dışındaki taharet setr-i avret vakti bilmekdir
Ve abdest almak ve niyet hem istikbâl-i Beytullah
نَمَازْ اِيچِـــنْدَه تَكْـبِـيـرُ و قِيَــامْ اِيلَه قِـرَائَـتْـــدِرْ
رُكُوعُ و قَعْدَۀِ اُخْرَى اِيـكِيشَرْ سَجْــــدَه دِرْ لِلّٰهْ
Namaz içinde tekbîr-u kıyam ile kırâatdir
Rükû'-u ka'de-i uhrâ ikişer secdedir Lillah
Namazın haricinde altı şart, içinde altı rükün vardır. Haricindeki farzlar = şartlar: Taharet, setr-i avret, vakti bilmek, abdest almak, niyet etmek, Beytullah'a yönelmektir.
Dahilindeki farzlar = rükünler: Tekbir, kıyam, kıraat, rüku', Allah için iki secde ve son oturuştur.
وُضُـونُـكْ فَرْضِى يُوزِينْ اَلْلَرِينْ دِرْسَــكْلَـرِيْـــــلَه هَمْ
بَاشَه مَسْح اَيْلَيُوبْ اٰيَاقْلَرِى غَسْل اِيتْ دِيدِى اَللّٰهْ
Vudûnun farzı yüzün ellerin dirseklerile hem
Başa mesheyleyib ayakları ğaslet dedi Allah
Abdestin farz rükünleri; yüzü, dirseklere kadar elleri yıkamak, başı meshetmek, bir de ayakları yıkamak üzere Allah'ın dört emridir, dört farzdır.
Denilse ki: Abdest almak kimlere farz olur?
De ki: Abdestin farz olabilmesi için şart, yine akıl, buluğ, İslam, abdestsizliğin bulunması, hayz ve nifas gibi abdestin engelinin bulunmaması, abdeste yetecek kadar suyu kullanmaya iktidar = güç yetirmek olmak üzere altıdır. Bazılar vakti ilave ederek yedi saydılar. Vakit ise, mesela bâliğ olduğu vaktin namazının farz olmasıyla yahud hayzlının temizlenmesiyle, abdesti de farz olur, demek istediler.
Denilse ki: Abdestin sahih olması = gerçekleşmesinin şartları nelerdir?
De ki: Abdestin gerçekleşmesi için şart, temiz suyun bulunması, abdest suyuyla yıkanan azanın arasında suyun değmesine engellerin –yağ, boya, tırnağa sürülen oje, dudağa sürülen ruj gibi gibi– olmaması, suyun da, yıkanacak azanın üzerinde akması olmak üzere üçtür. Dört sayanlar, vücubun şartı olan abdestin engeli olan hayzı da nazar-ı itibare aldılar.
وَ غُسْلُكْ فَرْضِى اُوچْدِرْ مَضْمَضَه اِيلَه هَمْ اِسْتِنْشَاقْ
اُوچُـنْجِـى جُـمْــــــلَـه اَعْـضَاسِـيــنْ يُومَـقْدِرْ تَوْبَـةً لِلّٰهْ
Ve ğuslün farzı üçdür mazmaza ile hem istinşak
Üçüncü cümle a'zâsın yûmakdır tevbeten Lillah
Ğuslün farzları, ağzı çalkalamak, burna su çekmek, tüm bedeni yıkamak üzere üçtür. Bu Allah'a tevbe için yapılır.
Ğuslün şartıyla abdestin şartları birdir. Gerek abdestte ve gerekse ğusülde yıkanması gerekli farz olan yerlerin tümü üzerine suyun akışının kaplaması şarttır. Mesela dirseğini yıkarken, yağ gibi suyu sürerse sahih olmaz. Suyun üzerinden akmasıyla damlaması gerekir.
تَيَمُّمْ اَيْـلَمَكْ وَاجِبْدِرْ اٰبْدَسْــــت اِيلَه غُـسْل اِيچُونْ
صُو بُولُنْمَزْسَه يَا قُدْرَتْ يُوغِيـسَه دِرْ بُو شَــرْعُ اللّٰهْ
Teyemmüm eylemek vâcibdir abdest ile ğusl için
Su bulunmazsa ya kudret yoğisedir bu Şer'ullah
Suyu kullanmaya güç yoksa, yahud su bulunmazsa, abdest ve ğusül için teyemmüm vacib olur. Bu dahi Allah Teâlâ'nın şeriatidir.
اٰنِكْ رُكْـنِى اِيكِى اُورْمَـقْ شُرُوطِى بَشْ بِرِى نِيَّتْ
صَعِيدُ و طَاهِـــرُ و مَـسْح بِـرِى عَجْـزِ عِبـَــــادُ اللّٰهْ
Anın rüknü iki urmak şurûtu beş biri niyyet
Saîd-u tâhir-u mesh biri acz-i İbâdullah
Teyemmümün rüknü, yüzü ve elleri meshetmek üzere iki vuruştur. Beş de şartları vardır: Niyet, toprak veya onun cinsi, toprağın da temiz olması, meshetmek, kulların suyu kullanmakta âciz kalmaları.
وَ صَوْمِكْ فَرْضِى اُوچْ نِيَّتْـلَه اَكْلِ نِيكِى تَرْك اِيـتْمَــــكْ
فَجِرْ طُوغْدُقْدَه گُـونْ بَاتِنْجَه اِمْسَـاكْ اُولْدِى اَمْرُ اللّٰهْ
Ve savmın farzı üç niyyetle ekli nîkî terk etmek
Fecir doğdukda gün batınca imsak oldu Emrullah
Orucun farzı, fecrin doğuşundan gün batıncaya kadar, niyetle, yemek, içmek ve temastan sakınmaktır. Allah Teâlâ'nın emri budur.
دَخِى حَجِّكْ فُرُوضِى اُوچْ بِرِى اِحْرَامَه گِيرْمَكْدِرْ
بِرِى وَقْـفَه جَبَـلْ اُوزْرَه زِيَارَتْ اُولْدِى بَـيْتُ اللّٰهْ
Dahi haccın fürûzu üç biri ihrâma girmekdir
Biri vakfe cebel üzre ziyâret oldu Beytullah
Haccın farzları, ihrama girmek, Arafat dağında durmak, Beytullah'ı tavaf etmek üzere üçtür.
Her ne kadar bunlara otuz üç dedikse de, aslî farzlar bundan daha fazladır. Ancak her müslümanın hemen öğrenmesi gereken farzlar bunlardır.
حَـرامِـى اِعْـتِـقـــاد اِيتْـمَكْ حَرَامْ اٰنْدَانْ صَـقِنْمَـــقْــدِرْ
حَلاَلِى هَمْ حَلاَلْ بِيلُوبْ بُو اُولْدِى جُمْلَه فَرْضُ اللّٰهْ
Harâmı i'tikâd etmek haram andan sakınmakdır
Helâli hem helal bilib bu oldu cümle Farzullah
Haramı haram inanmak ve ondan sakınmak; helali de helal inanmak dahi, Allah Teâlâ'nın bize emrettiği farzlardır. Ve bu farz, aynı zamanda imanın da şartıdır. Yani haramı helal saymak yahud da helal olan bir şeyi haram saymak, dinden çıkmaya sebebdir, imanı yıkar.
Meşrû' nedir?
Meşrû': Farz, vacib, sünnet, müstehab ve mübah olarak İslam Şeriatinin bize yapılmasını emrettiği şeydir.
Ğayri meşrû' ise: Haram, tahrîmî mekruh, tenzîhî mekruh olarak İslamın yasakladığı şeylerdir.
Yine İbrahim Hakkı rahimehullah, «Akîdet-ul-Îman» adlı risâlesinde, Şâfiî mezhebinde olan zevatlar da farzlarını öğrensinler diye şöyle demektedir:
Şâfiî mezhebi üzerine farzlar takrîben altmıştır:
İslamın rükünleri = şartları, ki onlar da kelime-i Tevhid = «Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu», beş vakit namazı ta'dîl-i erkanla yerli yerinde kılmak, ramazan orucunu tutmak, zekatı müstehaklarına vermek, zenginlerin üzerinde istitâat = kuvve-i meysere şartıyla hacc olmak üzere beş rükündür.
İmanın rükünleri: «Âmentu Billâhi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi vel'yevm-il-âhiri ve bil'kaderi, hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ.» “Allah'a, meleklerine, kitablarına, rasullerine, ahiret gününe ve özellikle hayr ve şerrin Allah Teâlâ'dan tayin edilmiş, belirlenmiş hüküm olduğuna inandım, inanmışım.” olmak üzere altı farzdır.
Abdestin rükünleri, başın yıkanması anında, abdestsizliği kaldırmaya niyet etmek yahud “Namazı kendime helal ettim.” diye niyet etmek, yüzü yıkamak, dirseklere kadar elleri yıkamak, başın bazısını bir parmak olsa dahi meshetmek –bundan fazla meshetmek sünnettir–, iki ayakları topuklara kadar yıkamak ve bu tertib üzere abdest almak olmak üzere altı farzdır.
Şartlar da, Hanefî gibidir; adedleri geçti.
Ğuslün farzları, niyet ve tüm beden üzerine temiz suyu akıtmak olmak üzere iki farzdır. Abdestte ğusülde, Hanefî ve Şâfiîlerin ittifakıyla suyun yukarıdan aşağıya damlayacak kadar akıtılması şarttır.
Teyemmümün rükünleri, temiz toprak –toprak ve toprak cinsinden tozdan başkasıyla teyemmüm sahih olmaz–, niyet, yüzü meshetmek, elleri dirseklere kadar meshetmek, önce yüzü sonra elleri tertib üzere yapmak olmak üzere beştir.
Namazın şartları, yani namaza girmeden önceki farzlar, hadesten taharet = abdestsizlikten temiz olmak, necasetten taharet, setr-i avret, kıbleye yönelmek, namazın farz olmaklığını bilmek = inanmak, vakte girdiğini bilmek olmak üzere altıdır.
Namazın rükünleri, yani dâhilî farzlar, niyet, tek-bîr-i teharrum, kıyam, her rekatta Fatihâ-i Şerîfe'yi okumak, rükû' etmek, rükû'da sükûnet bulmak, her rekatta iki secde, iki secde arasında tam oturmak, son teşehhüd için oturmak, son teşehhüdü okumak, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'in üzerinde salavât-ı şerîfe getirmek, birinci selam ve tertib olmak üzere on üç farzdır.
Namaza girdikten sonra şartlar, konuşmayı terk etmek, namaz hareketinden başka hareketleri işlememek, orucu bozan yemekten içmekten sakınmak olmak üzere üçtür. Bu şartlar, Hanefî ile Şâfiî arasında ittifâkîdir.
Orucun rükünleri, imsaktan önce niyet, imsaktan itibaren güneşin batışına kadar yemeyi, içmeyi, temas gibi beşerî ihtiyacları terk etmek, oruç tutmaya iktidar ve vakit olmak üzere dörttür. Bunlar dahi ittifâkîdir. Vakti ayrı sayanlar da olmuştur. Mesele kutubda yaşayanlara göredir; izahının yeri değildir.
Zekatın şartları, nisaba ulaşmak, senenin tamamlanması ve niyet olmak üzere üç farzdır.
Zekatın rükünleri, niyet, zekata tâbi' olan malın cinsinden verilmesi, Allah Teâlâ'nın belirttiği yerlere temlik edilmesi olmak üzere üç farzdır. Hanefî'ye göre sadece temlik ve niyettir.
Haccın rükünleri, niyetle birlikte ihrama girmek, tavaf yapmak, Arafat'ta durmak, Safâ – Merve arasında koşmak, tıraş olmak yahud saçı makaslamak ve tertib olmak üzere altı farzdır.
Helali helal inanmak ve kabul etmek, haramı haram inanmak ve ondan sakınmakla birlikte altmış farz tamamlanmış oluyor.
Hanefî olsun, Şâfiî olsun, farz olanların farz olmaklığına inanmak, ümmetin icmâıyla imanın şartıdır ve en çok buna dikkat etmek gerekir. Şâfiî mezhebinde dahi farzlar bundan daha fazladır; temel bunlardır.