Tevhid-i Rububiyyet, Tevhid-i Uluhiyyet nedir?
Tevhid-i Rububiyet nedir? Tevhid-i Uluhiyyet nedir?
Her mü’minin “la ilahe İllallah” dediğinde …….. “El-ilah” yahud …….. “ilah” , ……. “Er-Rabbu” ve ………. = “Allah” lafzı olmak üzere bu üç kelimenin gerçek manasını bilmesi farzdır. İş böyle olunca, Tevhid-i Rububiyyet, var etme, yaşatma nimetlerini bağışlamasından dolayı, tapılmaya değer kazanan ve layık olan Rabb’in = Zat’ın hakiki tasarrufu, var etmesi, yok etmesi, tedbir etmesi, yaşatması, hakim olmasıyla tekleşmesine; Tevhid-i Uluhiyyet ise, bu sebeble tapılan Zat’ın, Ma’bud’un, Esmai-l-Hüsnası’yla = güzel isimleriyle, tapılmasıyla tekleşmesine inanmak demektir.
Diğer ifadeyle “Şu kainatı yaratan, bir kısmını av gibi, bir kısmını avcı gibi yapan, yarattığına rızkını veren, avı avcısına ilhamla = iç doğuşla tanıtan, Rabb’dir; Bir Tek’tir.” diye inanmak, yani bunun doğruluğuna hüküm etmek, Tevhid-i Rububiyet’tir.
Aynı zamanda Tevhid-i Rububiyet dolayısıyla, yani yaratıcı, yürütücü, öldürücü, kurtarıcı olduğu için sadece Kendisi’ne tapmak, namazla, oruçla, zekatla saygı göstermek de Tevhid-i Uluhiyyet’tir. Hasılı, tek Rabb’e inanmak, Tevhid-i Rububiyet; aynı zamanda Kendisi’ne tapmak, Tevhid-i Uluhiyet’tir; birbirinden ayrılmaz. “Allah” lafzı, iki Tevhidin manasını kapsayan özel isimdir.
ULUHİYET VE RUBUBİYET TEVHİD'İNE İMAN
Bu unsurun dairesi لَااِلٰهَ اِلاَّالله اَلْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ “La ilahe illallah-ul-Melik-ul-Hakk-ul-Mubin” diye Allah Subhanehu ve Teala’nın Rububiyeti’nin tanınmasıdır. Çünkü Rububiyeti, kulun abdiyetini yani abd olmaklığını gerektirir.
Binaenaleyh “Allah’tan başka tapılmaya müstehak hiçbir ma’bud yoktur. Bu alemde Kendisi Rububiyeti’ni, ilmiyle takdir, iradesiyle tedbir ederek, kudretiyle alemin nizamını koruyup dengeleyerek icra etmektedir., zevali olmaksızın Hak ve Gerçek bir Varlık’tır. İlmiyle takdir ettiği, iradesiyle tedbir ettiği, kudretiyle nizamını koruduğu bunca alemi sıfır yokluktan var etmektedir.”
Hasılı fiilde Kendisi’nden başka hiçbir hakiki fail ve müessir, dolayısıyla ma’bud yoktur. Hayr ve şerde gördüğümüz illet ve sebeblerin, var etmekte rolü yoktur, ancak var edilenin yahud yok edilenin vasfında müessirdirler, demektir. İş bu ifadeye Tevhid denilmektedir.
Mücerred “Allah’a inandım” sözü, imana kafi gelmemektedir; Allah Subhanehu ve Teala yaratması, yaşatmasıyla bunca alemi yoktan var etmiştir; hal-i hazırdaki nizamını, dengesini O korur; Kendisi’nden başka hiçbir fail yoktur, diye hükmetmekle ancak Tevhid gerçekleşir. Hakiki failin AllahTeala olduğuna inanan kimseye denilmektedir; inancına <Tevhid> denilmektedir.
Demek hiçbir zerre Allah Subhanehu ve Teala’nın icad ve imdadından, hüküm ve takdirinden hariç kalmamaktadır.
Lüğatte Tevhid, bir şeyin bir olmaklığıyla vasıflanmasını bilmektir. Şeriate göre Tevhid, Ma’bud olan Allah Teala’nın, gerek Zatı’nda, gerek Sıfatı’nda, gerekse Fiili’nde Birtek olmaklığına içtenlikle inanarak hüküm etmektir; ve bu hükümle Kendisi’ni, ibadetle dahi bilfiil tekleştirmektir; diğer ifadeyle Kendisi’ni ibadete tahsis etmektir.
İş böyle olunca, ortada Zatı’na benzer asla bir Zat yoktur. Çünkü vakıa mutabık olarak da, farazi olarak da, vehmi olarak da, bilfiil olarak da Zat-ı Akdes Teala’nın Zat-ı Şerifi de, sıfatları da, bölünmeyi kabul etmez ve sıfatları ğayrın sıfatına benzemez; bir cinste olan sıfatında, mesela iki kudret gibi, iki ilim gibi, aded kabul etmez; fiilinde = işinde = yapmaklığında dahi ortaklığı kabul etmez. Zira hakikatte yaratmak olarak ğayrisine fiil yoktur. Şayed bir fiil ğayrine nisbet edilirse, kesb yani vasıf cihetiyle nisbet edilir. Yani Zat-ı Akdes Teala, Kendisi’ne karşı gelip fiilini yahud icadını yahud imdadını engelleyecek yahud karşı gelmeksizin Kendisi’yle rekabet edecek benzeri olmadığından Birtek olmaklığıyla vasıflanır ve bu itibarla şeriki yoktur, demektir.
Binnetice Hakk Subhanehu Teala mahlukunun asıl parçasını yoktan icad etmekte yahud önce yarattığı birçok parçalardan bir şeyi harikulade yapmakta, aynı zamanda bir şeyden birçok şeyleri harikulade yapmakta …… ı ve ….= ı (ayn ile) ile güçlüdür ve tekleşmektedir. Ve bunu tasdik etmeye, böylece hüküm etmeye Tevhid-i Rububiyet denilmektedir.
İş böyle olunca لَااِلٰهَ اِلاَّالله اَلْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ “La ilahe illallah-ul-Melik-ul-Hakk-ul-Mubin” yani ğayrın müdahalesi olmaksızın Rububiyeti’nde = vat etmekte, yaşatmakta, idare etmekte hükmünü icra etmekte benzeri, zıddı, Kendisi’yle çekişen yoktur. Kendisi’ne karşı gelen yahud O’nunla çekişenin işi, karıncanın, güneşin nurunu söndürmeye kalkışmasından ibarettir, bilakis bundan daha zaiftir.
Tevhidin hakikati, Uluhiyyet ve havasslarında şirketin yokluğuna itikad = hüküm etmektir.
Uluhiyeti’nden murad, vücudunun vacib olmasıdır. Yani inkarına mecal kalmaksızın akıl, Var olamsına hükmeder ve Varlığı’nı kabul eder.
Kadim ve ezeli olmaklığından murad, ğayrinin, Kendisi’nden önce olmamasıdır.
Havasslarından murad da,
a-Alemin tedbirinin Kendisi’ne mahsus olduğuna,
b-Cisimleri yoktan var etmesine,
c-İbadete müstehak olmasına,
d-Zamandan önce olmasına inanmak ve
e-Zat-ı Akdes Teala’nın sadece Zatı’yla kaim, yani Varlığı’nın, Kendisi’yle olduğuna itikad=hüküm etmektir.
Bazı ehli tahkik: “Tevhidin hakikati, sıfatlarından muattal kalmaksızın ve Zatı zevatlara benzemeksizin Birtek Zat’ı isbat etmektir. Binaenaleyh Zatı gibi bir zat yoktur ve Sıfatı gibi bir sıfat yoktur” demektedirler.
İşte bu itibarla Zünnun kuddise sirruh da: “Tevhid, eşyada Allah Azze ve Celle’nin kudretinin alet ve edevatsız hükümran olmasını, san’atına ğayrinin karışmamasını, her şeyin illetinin O’nun san’atı olduğunu, ve san’atının illeti olmadığını kesin inançla bilip hüküm etmendir” diye tarif etmiştir. Nitekim Allah Teala: يَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟ “Allah dilediği şeyi yapar = işler” (İbrahim suresi ayet 27) ve: اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُر۪يدُ “Gerçekte Allah dilediği şeye hükmeder” (El-Maide Suresi ayet 1); ve: وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ “Ve kullarının küfrüne asla razı olmaz” (Ez-Zümer Suresi ayet 7) buyurmaktadır. Hasılı hayr olsun; iman, ibadet, taat gibi……. şer olsun; küfür, ma’siyet ve fısk gibi….. kulunun iradesi dahilinde olsun, alemde icra olunan her olayın, Allah Teala’nın ilmi, iradesi, kudreti ve yaratması ile olmasına hükmetmek farzdır. Şu kadar ki, kulunun fenalık yapmasına rızası yoktur. Ve hüccet O’nundur; dilediğine hüküm eder.(30/s.5-12)