بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Meal Meselesi

MEAL MESELESİ
Ebû Dâvud, Tirmizî ve Neseî'nin tahric ettikleri, Cündüb radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
 " Kim Kur'an'da görüşüyle söylerse ve bunun üzerine isabetli olsa dahi, hakikaten o hata etmiştir."
 
Usul ve alet ilimlerine vakıf olanların gayet yakinen bileceği gibi, Kur'an-ı Kerimin ayetlerindeki kelimeleri kendi has mefhum  manası ile değerlendirmek için iniş sebebine, Rasulu Muhterem aleyhisselamdın o ayet hakkındaki beyanına ( izahatına) ve fiiliyatta uygulanış şekline baş vurulur...
 
Bu o ayetin anlaşılması için kaçınılmazdır.
Bu tarz bir yola başvurmadan indî ve kaprisli fikirlerini sanki Kur'an'ın ulu mesajı gibi! sunmaya çalışanlar sadece zihni ve anlayışı donuk avam tabakasını aldatabilirler; onların da aldanması kısa sürer, zira ilme muhalefet etme imkanları elhamdülillah yoktur. Bu babda meal ile dini hükümleri ortaya çıkarmak mümkünlüğünün kısa bir mantık muhakemesine ihtiyacı vardır.

NEDİR MEAL?
Meal, kişinin konuştuğu dilin dilbilgisi kurallarına hakimiyeti kadarıyla, sözcük manalarına vukufiyeti ve zeka, kavrama  yeteneğinin el verdiği miktarda Kur'an'dan, beyin hacmince anladığını kendi öz diline çevirmesine gayret etmesi hadisesidir.
 
Hal böyle ise ve meal kesinlikle bu anlamda kur'an değil sadece zihni ve dili Kur'an'a yaklaştırmada bir araç ise, ne oluyor ki bazıları okuduğu meali Kur'an mışcasına öne çıkarır ve ardından da hiç akletmeden Bu ayetten benim anladığım kadarıyla diyebilir??
 
Ne oluyor ki bazıları, nasıl bir mantıkla bu açıklama ışığında meal ile yaşama tarzını ayarlamaya çalışır??
 
Bilmez mi ki o, aslında yorumuna tabi olduğu kişinin veya heyetin Kur'an'dan anladığını ve aktardığını yaşamaya çalıştığını?
 
Zaten onlarca yirmilerce mealin yazılmasının sebebi aslında her bir sonra yazanın, öncekinin yazdığını yetersiz görmesi ve Kur'an'ı ifadede çaresizliğin bir nişanesi değil midir bu anlamda?
 
Bakarsınız bazı meallerde çok mühim itikadi hükümleri ilgilendiren ayetlerde bile okuyucunun zihnini bunaltan nice kelime tezatları , anlama terslikleri vardır...
 
Bu kadar dar bir kalıpla iki üç çeviri denemesi ile mi koskoca dinimizi hayatımıza uyarlayacağız ve bir de bunun adına Yüce Kur'an'a uydum, Allah'ın ipine sarıldım mı diyeceğiz?
 
Muhakkak ki istisnalar hariç meal yazanların ekseri sadece dili ve zihni Kur’an’ın  muhteşem yüceliğine yaklaştırmayı ve okuyanlarına bir şekilde faydalı olmayı gaye edinmiştir. Ama yine istisnalar hariç hiç bir meal yazarı, yazmış olduğu meale Kur’an ismini vermemiştir ve
 
“ Kur’an işte budur ” dememiştir.
 
Bir takım insanların yaptığı gibi, bu güzide dinin Peygamberinin sözlerini, Onun her biri birer sağlam kulp noktasında mihenk sahabesinin ifadelerini, tatbikatlarını, bu dine canını feda etmiş milyon milyon alimin bunca ilmi çalışmalarını top yekun inkar eden ve hepsini yekunuyla lâyecûz damgasıyla damgalayanın fikrine ve kavramasına kaldı ise Kur'an! vay halimize!!! 
Bu his psikoloji de ne isimle adlandırılır bunu o ilmin alimleri bilir ama eğer biz böylesi bir güruha kendimizi kör bir teslimiyetle teslim edersek şahsiyetli insanların bize ne diyebileceğini az çok tahmin edebiliyoruz....
 
Bu hususta sözü uzatmaya gerek yoktur. Adı geçen mefhumlar bu günün meselesi değildir ve gereken cevaplar sağlam kitaplardan aşağıda ifade edilmiştir.
Herhalde  bize bunca sözden sonra çıkıp ta bakın Kur'an ne diyor demeyeceklerdir; zira biz bildik ki bu ifadeler Kur'an'ın değil, kişinin anlamak  ve inanmak istediği; kafasında oluşturduğu dinin! yetkin ağzı, beynine özel anlayışın ürünüdür ve  asla Kur'an değildir...
 
Kupkuru ayet mealini alıp, yontmak biçmek cedelleşmek ve fikr-i sâbitini başkasına din diye sunmak için insanın öncelikle kendine olan saygısını kaybetmesi ve çevresindeki herkesi zeka özürlü görmesi icab eder. Dikkate şaşandır ki özellikle nedense kendine has özel inanış biçiminin haricindeki herkesi külliyen kafir, müşrik gören dar bir grubun haricinde de mealden hüküm çıkarmaya çalışan elhamdülillah zaten yoktur.
 
Özellikle Arabî bilmeyenlerin nedense hiç akletmiyorlar mı diye ifade ettikleri ve akılsızlıkla suçladıkları insanları bu anlamda kendi akıllarına davette bu kadar cüretli olması da ayrıca bir ibret vesikasıdır.  Bir takım insanların mantığını ve maksadını kendilerinin dahi kuramadıkları özel kinlerine ve evliyaya duyulan hayret verici tiksintinin dili olmuş olmaktan başka; meali bu şekilde kullanmaları, itikadını paylaştığı eski inkarcıların yeni versiyonu olmaktan öte hiç bir farklı özgün teknik bir yenilik getirmediğine göre bu insanların ifadelerini bal küpünün sızan damlaları gibi leziz ve mükemmel idrak! safsatası ile sunmanın da gayet tabi akla ve iz’ana yakışır hiçbir yönü yoktur.
 
Demoğoji ve polemikle hakkı isbat edemezsiniz ancak hakkı tül bir perde ile örtebilirsiniz; ama hak haktır ve tülden de olsa ışığını saçacaktır...