اِنْتَدَبَ اللّٰهُ لِمَنْ خَرَجَ فِى سَبِيلِهِ لاَ يُخْرِجُهُ اِلاَّ اِيمَانٌ بِى وَتَصْدِيقٌ بِرُسُلِى اَنْ اُرْجِعَهُ بِمَا نَالَ مِنْ اَجْرٍ اَوْ غَنِيمَةٍ اَوْ اُدْخِلَهُ الجَنَّةَ
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الخَيْرِ وَيَاْمُرُونَ بِالمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ
المُنْكَرِ وَاُوٜلٰٗئِكَ هُمُ المُفْلِحُونَ
7-“Sizin içinizde iyiliğe davet eden, ma'rûfu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir tâife olsun. İşte bunlar, korktuklarından emin ve umduklarına ulaşmaktadırlar.”
diye ayet-i kerîmede buyrulduğu üzere Tevhîde inanılması, hem ibadet hem de halka hizmet olarak ma'rûfun talim ve tebliğ edilmesini, münkerin nehyedilmesini gerektirir.
Ma'rûf: Allah Teâlâ'nın hak ve gerçek olarak tanıttığı ve güzel gösterdiği hasletlerdir.
Münker: Allah Teâlâ'nın yasakladığı, fena ve çirkin olarak tanıtıp belirttiği hasletlerdir.
İş gereken bu vazife, bazen farz, bazen vacib, bazen de sünnet olur.