بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

İmamın altı vasfı_halîfe = hükümdar = sultan = imam

Her ferdin, imamı tayin etmekten sorumlu ol­maklığını i'tikad olarak dile getirerek Şeyh İbrahim Hakkı bize şunu öğretmektedir:

اِمَامُ الْمُسْـلِمِيـنْ سُلْطَانْ مُسْـلِمْ حُرّ مُكَـلَّـفْ هَمْ

قُرَيْشِـى ظَـاهِرْ اُولاَلِى اِيـدُوبْ تَنْفِيـذِ حُكْمُ اللّٰهْ

İmâm-ul-Müslimîn sultan Müslim hür mükellef hem
Kureyşî zâhir olâlı edib tenfîz-i Hükmullah

Müslümanlara imam olacak sultan; müslim, hür, mü­kellef, Kureyşî ve açıkta olmalıdır ki, Allah'ın ahkâ­mını infaz etsin.
Bu beytte imamın altı vasfını öğretti:
1-Birincisi, müslümanların imamının, hükümdar olmasıdır. Yani müslümanlara yahud İslama dil uza­tanları edeblendirmesi, yukarıda sayılan: Şer'î ve dînî hükümleri infaz etmek, dînî cezaları vermek, İs­lam ve müslümanlara gelebilecek zararlara sed çek­mek, askerleri techiz etmek, müslümanlardan sada­kaları alıp yerli yerine sarf etmek, yankesicileri, hır­sızları, müslümanların birliğini bozanları edeblendir­mek, cum'â ve cemaatleri, bayram namazlarını ikâ­me etmek, mahlukun arasında çekişmeleri kesmek, hukûken şahadetleri kabul etmek, kimsesiz çocuk­ları evlendirmek, küffardan alınan ğanimeti adalet üzere taksim etmek olmak üzere on iki hasletin infazına = fiilî icrâsına güçlü olması demektir. Buna gücü olmayan kimsenin imâmetliği sahih değildir. Kendilerine bîat ettirseler dahi bîatleri bâtıldır.
2-İkincisi, muktedir olan = on iki hasletin infazına = fiilî icrâsına güçlü olan imamın müslüman olma­sıdır. Binaenaleyh kafirin aslâ, fâsıkın da başlan­gıçta imâmetliği sahih olmaz. Çünkü küfür ve fıskın, iman ve takvaya ğalebe çalması söz konusu olur. Zaten çıban başı da bu idi.
3-Hür olmasıdır. Mesela kölenin imâmetliği sahih olmaz.
4-Buluğ çağına ermiş, akıllı olmaklığıdır. Bina­enaleyh delinin, çocuğun imamlığı sahih olmaz.
5-Kureyşî olmalıdır.
Buhârî ve Müslim'in de tah­ric ettikleri, Ebû Hureyre, Câbir, Ebû Bekr radıyallahu anhum'dan gelen bir hadîs-i şerîfte Rasûlulullah sal­lallâhu aleyhi ve sellem:
اَلاَئِمَّةُ مِنْ قُرَيْشٍ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْكُمْ حَقّاً وَلَكُمْ عَلَيْهِمْ حَقّاً مِثْلَ ذَالِكَ مَا اِنِ اسْتُرْحِمُوا فَرَحِمُوا وَاِنْ عَاهَدُوا وَفَوْا وَاِنْ حَكَمُوا عَدَلُوا فَمَنْ لَمْ يَفْعَلْ ذَالِكَ مِنْهُمْ فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالمَلاَئِكَةُ وَالنَّاسُ اَجْمَعِينَ 
“İmamlar Kureyş'tendir: Onların sizin üzerinizde hakları vardır; sizin de bunun benzeri onların üzerinde haklarınız vardır; merhamet istenildiği zaman merhamet ederlerse, antlaştıkları zaman sözlerini yerine getirlerse, hüküm ettikleri za­man adaletle hükmederlerse. Onlardan bunu işleme­yen kimsenin üzerine Allah'ın meleklerin ve bütün insanların laneti olsun.” buyurmuştur. Ehli Sünnet vel'Cemaatin ittifakıyla, kendisinde yukarıdaki şartlar bulunan Kureyş'ten birisi bulunduğu müddetçe, imâ­metliğe o tayin edilir.
 “İmamlar kureyş'tendir.” haber-i âhaddır. Haber-i âhadla farz veyahud vacib tesbit edilir mi?
Buna cevaben: Bir kere bu hadis haber-i âhad sayılmaz. Hadi dediğin gibi haber-i âhad olsa dahi, bu hadisle amel etmekte ashâb-ı kiram dört halîfe üzerinde ittifak ettiler. Hüküm, onların icmâıyla = söz birliğiyle dahi sabit olmaktadır.
Aynı zamanda اَلاَئِمَّةُ kelimesi, cinsin hakîkatini beyan eden ma'rife olarak zikredilmiştir = mübtedâ = konu olmuştur. Böyle ma'rife olan mübtedâ, konu edilen cinsin hakîkatine mahsus olan özel vasıfları beyan etmek ve vasfın da haberde hududlandırılma­sı içindir, yani tarif içindir. İş böyle olunca, haber sûretinde olan cümle, inşâ' = emr manasını alır. Emr ise, vücubun ifade edilmesine hüccettir. Ve bu cihetle farzı ifade eder. Bu takdirde hadîsin manası: “Kureyş cinsinden imametlik vasfını taşıyan birisini halîfe = hükümdar = sultan = imam edin.”
Farzın sâkıt olup olmaması, iktidara bağlıdır. Ayrı bir konudur. Uzun uzadı ondan bahsetmek yeri değildir.
Hicrî 544'te vefat eden, zamanında ehli hadîsin imamı, belâğat ve meânî ilimlerinde büyük pâyeye ulaşan, fakih, muhaddis ve müfessir Ebu-l-Fadl İyaz bin Musa bin Amrun el-Yahsubî es-Sibtî, meşhur Kâdı İyaz diyor ki: «Bütün Ehli Sünnet ulemâsının mezhebi budur. Bu şartta, Mu'tezileden ve Havâricî­den başka, müslümanlardan sapık kollar dahi ittifak etmektedirler. Kureyş'ten bu vasıflara haiz bulunma­dığı takdirde, kendisinde bu vasıflar bulunan birisine bîat edilebilir. Bu dahi icmâ' ile sabittir.» demektedir. Ümmetin icmâı hüccettir.
وَلِى هَاشِـمْلِى هَمْ مَعْصُومْ اُولْمَـقْ شَرطْ دَكِلْدِرْ كِيــمْ
اُو فِسْقُ وجَوْر اِيچُونْ هِيچْ مُنْعَزِلْ اُولْمَازْ بِشَرْعِ اللّٰهْ
Velî Hâşimli hem ma'sûm olmak şart değildir kim
O fısk-u cevr için hiç mün'azil olmaz Bişer'illah
Lakin Hâşimî ve masum olması şart değildir. Bîat edildiği zamanda takva sahibi olup sonra o, fısk ve cefa vermekle, Allah'ın şeriatiyle aslâ azlolunmaz.[27/238-240]