İhsan
İhsan, kulun kendini Allah Teâlâ'nın huzurunda bulundurması, görürcesine emrlerinin yerine getirilmesi, yasaklarından sakınılmasıdır. Şu muhakkak ki, “Rabb'im beni görür, halimi bilir ve huzurundayım.” diye inanan kolayca günah işleyemez ve isyan edemez. Malum, ibadeti terk etmek de isyandır. İbadeti terk eden, bilhusus farzlarını bırakan, elbette ihsanın zaiflemesinden dolayı terk etmiştir. [27/s.266]
İhsan: Rasûlullah:
اَلاِحْسَانُ اَنْ تَعْبُدَ اللّٰهَ كَاَنَّكَ تَرَاهُ فَاِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَاِنَّهُ يَرَاكَ “Tanıttığım ihsan = bütün özelliğiyle iyilik: Kendisi'ni görürcesine Allah'a ibadet etmendir. Sen her ne kadar O'nu görmesen de, hiç şübhesiz O seni görmektedir.” buyurdu. [12/s.21]
İhsan: اَحْسَنْتُ الكَلاَمَ “Sözü güzelleştirdim.” örneğindeki gibi اِحْسَان “ihsan” kelimesi, kendi nefsiyle müteaddî olduğuna göre “ihsan”: “Güzelleştirmek, çeki düzen vermek, düzeltmek, iyilik yapmak” manasındadır. Hayır, اَحْسَنَ اِلَيْهِ “Kendisine iyilik yaptı.” diye اِلَى “ilâ” harfiyle müteaddî olduğuna göre اِحْسَان “İhsan” kelimesi, “iyilik yapmakla nimetini ğayrine ulaştırmak” demektir. [12/s.46]
فَاِنَّهُ يَرَاكَ “Tanıttığım ihsan = bütün özelliğiyle iyilik: Kendisi'ni görürcesine Allah'a ibadet etmendir. Sen her ne kadar O'nu görmesen de, hiç şübhesiz O seni görüp durur.” diye hadîs-i şerîfte tanıtılan “ihsan”, birinci mana üzerine gelmektedir.
Allah'a karşı “ihsan”, kula karşı “ihsan” olmak üzere ihsan iki kısımdır.
“Allah'a karşı ihsan –yani çeki düzen vermek ve düzeltmekle iyilik yapmak–, kulun kendini Rabb'inin kontrolü altında bulundurarak kendine çeki düzen vermesiyle iyilik yapmasıdır.”
Diğer ifadeyle “İhsan, kulun basîretiyle görürcesine Allah Teâlâ'ya ihlas üzere ibadet etmesidir.”
“Müşâhede” ve “Muhâsebe” olmak üzere ihsanda iki makam vardır; Müşâhede Makamı, Muhasebe Makamından daha üstündür:
a-Hadîs-i şerîfte: “Kendisi'ni görürcesine Allah'a ibadet etmendir.” demekle ifade edilen “Müşâhede Makamı”, kulun kendini Rabb'inin kontrolü altında bulundurması, görürcesine O'na ibadet etmesi, ibadetinin yahud Ma'bûd'unun nurlarını basîretiyle görmesi demektir;
b-Hadîs-i şerîfte: “Sen her ne kadar O'nu görmesen de, hiç şübhesiz O seni görüp durur.” demekle ifade edilen “Muhâsebe Makamı”, kulun, “Rabb'im beni görür.” diye kendisine çeki düzen vermesi, günahlardan tevbe etmesi, amelini güzelleştirmesi, zikir ve taatle Rabb'ine yönelmesi demektir.”
Hadîs-i şerîfte “görerek” denilmeyip, “görürcesine” diye buyrulması, Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın Zât-ı Şerîfi'nin gözle yahud basîret yani kalb gözüyle dahi görülmeyeceğinin ifadesidir. [12/s.47]