بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Çocuklarımızın yetiştirilmeleri için ilk hazırlık

Hadis-i şeritte: 
"Çocuklarınızı üç haslet üzerine edeblendirin:
Nebinizin sevilmesi, ehli beytinin sevilmesi, Kur'ân'ın güzelce okunması üzerine edeblendirin.
Çünkü Kur'ân'ı ezberleyerek taşıyanlar, hiçbir gölgenin olmadığı günde Nebiler ve Allah'ın saf kullarıyla beraber Allah Teâlâ’nın gölgesindedirler."
buyrulmaktadır. Yani Arş'ın gölgesindedirler.
Çocuklarımız hakkında elzem vazifelerimizden biri, onları yetiştirmektir.
Mesela çocuklarımıza: Rızkımızı veren, bizi yaratan, böylece şu görülen varlıklan yaratan, yaşatan, yeşerten Allah Teâlâ'dır. Allah Teâlâ ruhumuzdan bize daha yakındır. O'nun doksan dokuz isimleri vardır, diye gerekli olarak öğretmiş olmalıyız.
Allah Teâlâ bizi kontrol etmektedir, bizimle beraberdir, O'na namaz kılmamız, O'nun için oruç tutmamız gereklidir, diye öğretmiş olmalıyız.
Bunca varlıklar, yaratan Allah Teâlâ Rabb'imizdir. Elimize bir nimet ulaşırsa "Elhamdu Lillah" demeliyiz. Allah Teâlâ doğru sözü söylemeyi sever, doğru sözü söyleyeni de sever. Yalanı sevmez, hırsızlığı sevmez, çıplaklığı sevmez, içkiyi sevmez, bunları yapanı da sevmez.
Allah Teâlâ'yı sevindirirsek, bize huzur verecektir; kızdırırsak rızkımızı azaltır, bizi huzursuz kılacaktır, diye bunları gerekli olarak öğretmiş olmalıyız.
Geçmişte Müslümanlar çocuğun işitme kabiliyetini ilk meşğul eden şeyin ve çocuğun ilk işitmesinin Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın ismi olması için, çocukların ismini "Abdullah, Ab-durrahman. Abdullatif, Hüdâverdi..." koyarlardı.
 
Sonra:"Eşhedu en lâ ilâ-he illallâh" kelimesini öğretmiş olmalıyız.
Yani: Bu kainatı var eden Zât'ın isminin  "Allah" olduğunu, Kendisinden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir mabud yani tapınak olmadığını kalbimle tasdik edip dilimle ikrar etmekle birlikte, sesimle de şahidlik yapıyorum, demektir, diye gerekli olarak öğretmiş olmalıyız.
İkinci kez, "Ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu" kelimesini öğretmiş olmalıyız. Yani: Yine ben, Muhammed sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem'in Allah Teâlâ'nın kulu ve elçisi olduğuna, hak ve doğru yolu insanlara göstermek için Allah Teâlâ'nın kendisini göndermesine, kalbimle tasdik edip dilimle ikrar etmekle birlikte sesimle de şahidlik yapıyorum, demektir, diye gerekli olarak öğretmiş olmalıyız.
 
Muhammed sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ'nın yarattığı en sevgili kuludur, 571'de Mekke'de doğmuştur, 632'de Medine'de vefat etmiştir.
Allah Teâlâ Onu çok sevmiştir. O da Allah Teâlâ'yı çok sevmiştir. Onun için biz de Onu çok sevmeliyiz.
Onun sevilmesi: emrlerinin yerine getirilmesi, hoşlanmadığı ve yasakladığı şeylerin terk edilmesi demektir. Ona boyun eğmek, dinini kabul etmek, insan oğlunun üzerine düşen farz yani çokça gerekli bir vazifedir, diye gerekli olarak öğretmiş olmalıyız.
 
Üçüncü kez, Allah Teâlâ sevgili kulu ve Rasûlü yani elçisi Muhammed sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem'e Kur'ân-ı Hakim'i indirmiştir. Kur'ân-ı Hakim'in okunması, ezberlenmesi, manalarının öğrenilmesi ve hükümleriyle amel edilmesinden Allah Teâlâ hoşnut olur, yani razı olur. Onun için gücümüz yettiği kadar Kur'an'dan bir şeyleri ezberlemeliyiz. En az derecesi de, Fâtiha ile birlikte namazda okuyacağımız "Elem tere"den aşağı sûrelerdir, diye gerekli olarak öğretmiş olmalıyız.
 
Dördüncü olarak da, bize Kur'ân-ı Hakim'i okumasını yahud manasını öğreten hocalarımızı candan sevmeliyiz. Peygamberimiz'in soyundan gelen ve dini yaşamayı vazife edinenleri de Peygamberimiz'in hoşnut olması için sevmeliyiz, diye gerekli olarak öğretmiş olmalıyız.
…………………………………………….
"İki çene  arasındaki şeyi, iki ayak arasındaki şeyi koru." ve: …………………………………………..
"Ashabımın ve kayın babalarımın kadir ve kıymetlerini bilmekle beni gözetleyin, Bana hürmet edin. Sözüme de riayet edin. Bunların şeref ve haysiyetine riayet edin. Koruyanı Allah da dünya ve ahirette korur. Onların kadir ve kıymetini bilmeyen ve onlara riayet etmekle Beni korumayan yani riâyetsizlik yapan kimseden Allah Teâlâ yüz çevirir. Allah Teâlâ kimden yüz çevirirse, gecikmeksizin onu yakalar." diye buyrulan hadis-i şerifleri çocuklarımızın dimağlarına nakşetmiş olmalıyız.
 
    Çocuklarımıza, Sevgili Peygamberimiz sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem'in hizmetine giren ashâb-ı kirâmın Allah Teâlâ için her türlü belalara göğüs açtıklarını, mallarını ve canlarını Allah Teâlâlnın yolunda harcadıklarını, yakınları ve uzaklarıyla Allah Teâlâ için çarpıştıklarını, Allah Teâlâ için yurtlarını ve her şeylerini terk ettiklerini, başlarına türlü belalar gelmesine rağmen imanlarında sabr-u sebat ettiklerini, başkalarının gücü yetmediği derecede ashâb-ı kirâmın Allah ve O'nun Rasulü'nü sevdiklerini, Kur'ân-ı Kerim'i en geniş manası ve hükümleriyle birlikte bize bildirdiklerini, böylece kapsamlı bir sûrette hadis-i şerifleri bize bildirdiklerini, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadıklarını, vefatlarına kadar gittikçe dinlerine daha fazla sarıldıklarını gerekli olarak öğretmiş, dimağlarına nakşetmiş olmalıyız. Ve çocuklarımızın yetiştirilmeleri için ilk hazırlık da budur.
 
Gerek ilmihal gibi dini vazifeleri ve gerekse sanat okulunda veyahud herhangi bir okulda okutmak için, yukarıda belirttiğimiz gibi başlangıçta bu temel öğretilir. Riâyet edilmezse çocuklar büyüdükçe yolları şaşırırlar, hak -batıl nereye gideceklerini seçemezler, bocalarlar; küfürle iman arasında, tembellikle çalışmak arasında yuvarlanıp giderler.
 
Hadis-i şerifte: "Çocuğa yedi yaşında namazı öğretin, terk ederlerse on yaşında dövünüz." buyrulmaktadır. Yani korkutun. Ana babaya bu vazifenin yerine getirilmesi farzdır. Ferd ve toplum olarak bu vazifeyi yerine getirmiş olmalıyız.
 
Diğer bir hadis-i şeritte:"Çocuklarınıza yüzmeyi, ok atmayı öğretin, kız çocuklarınıza örgü örmeyi öğretiniz." buyrulmaktadır. Yani elişi, nakış dikiş gibi şeyleri, ev işini güzelce öğretin. Bu babda öğretmek farz olmasa bile fazilettir. Artık bizim zamanımıza göre şehir içerisinde yahud bir şehirden bir şehire gidilmesi için binmek âdet olan araçların güzelce sürülmesi, kullanılması öğretilmelidir. Gerekirse hafif si-lahların kullanılması da öğretilebilir; av tüfeğiyle avcılık yapmak gibi. İş, av ve avcılık için silah öğretimi farz yahud vacib yahud sünnet değil, ancak caizdir. Ama silah kullanmanın öğrenilmesinin vacib olması yahud da farz-ı kifâye olması asker hakkındadır. Türlü tehlikeler olduğu için askerliğin dışında silah kullanmanın öğrenilmesi ve öğretilmesi fazilet değildir, tavsiye de edilmez. Askere gidildiği zaman Müslüman, kendisine teslim edilen silahın kulllanılmasını güzelce öğrenmelidir. Öğrenmesinin vacib veya farz-ı kifâye olduğunu da unutmamalıdır.
 
Ve nihayet askerliğin dışında olsun, askerlikte olsun, silahın bulundurulması müstehab ise de, çocuklardan korunmamasının ve silahla şakalaşmanın haram olduğunu da unutmamış olmalıyız.