19-Hadis-i Şerif
Aliyy-ul-Kârî, Kâdı'nın bu sözünü naklederek tercih ettikten sonra diyor ki: " Bu hak ve gerçektir. Görülmez mi, Allah Teala en-Nûr suresinin 19.ayetinde:
" Gerçekte iman etmiş olanların kötü söz ve hareketlerin yayılmasını arzulayanlara, dünyada da, ahirette de şiddetli azab vardır. Hakikaten Allah ( kalbinizdeki bu kötü arzu ve ahlakı ) bilir; ve siz bilmezsiniz. " ve el-Hucurât sûresinin 12. ayetinde:
" Ey iman edenler, zandan çokca kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şübhesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir. " buyurmuştur.
Yukardaki ayet ve hadislerden anlaşıldığı üzere kalbî amellerden kibirlilik, kendini beğenme, nifak, hased, ayıbları araştırma, müslümanı küçümseme, müslümanlardan herhangi bir cimaate kötü söz ve hareketlerin yayılmasını arzulama, riyakarlık, tecessüs yahud bir müslümanın ayıblarının açığa çıkmasını arzulama, buğzlaşma, nefret gibi amelle günahtır. Bunların fiile geçmesi daha büyük günahtır. Bu takdirde:
"Gerçekte Allah Teâlâ, ümmetimin kalbine gelen kötü vesveselerden, onunla konuşmadığı ve amel etmediği müddetçe vazgeçti ( afuv etti). " mealindeki hadisin manası, yerleşmeksizin kalbe gelip geçen hayâlî konuşmalardır. Yani hatara ve hadîs-un-nefs derecesinde olan vesveseler afuv olunur. Yoksa kalbe gelip yerleşen şiddetli arzular değildir. çünkü bunlardan sorumluluk vardır. Neticei meram kul, kötü ve fena kalbî amellerinden sorumludur. [19/s.34]