Öz cevher itibariyle iman bölünmez bir bütün olunca Şeyh İbrahim Hakkı rahimehullah, lafzî çekişmeden ibaret olan İmam Eş'ari'yle Mâturîdî arasındaki bazı meseleleri ele alarak Mâturîdî mezhebini tercih etti ve şöyle dedi:
چُو دِينْ اَعْمَالِى اِيمَانْدَنْ مُحَقَّقْ بَشْـقَه خَارِجْدِرْ
پَسْ اِيـمَانْ اِزْدِيَادْ نَاقِصْ اُولْـــمَزْ حِفْظ اِيـدَه اَللّٰهْ
Çû din a'mâli îmandan muhakkak başka hâricdir
Pes îman izdiyad nâkıs olmaz hıfzede Allah
Her halukârda din ile amel, imandan haric bir şeydir. İş böyle olunca iman, zâtı itibariyle ziyade ve eksik olmaz. Allah Teâlâ onu asıl öz cevheriyle korur.
Amel ayrı, iman ayrı olmakta bütün Ehli Sünnet vel'Cemaat imamları ittifak etmektedirler.
İmam Eş'arî'nin, “İman, çoğalmayı = kuvvetlenmeyi, azalmayı = zaiflemeyi kabul eder.” demesi, kulun kisbini nazar-ı itibare almasındandır. Tasdikten bahsetmedi. İmam Mâturîdî ise, tasdîki ele aldı: “Noksan olmaz = eksilmez.” sözünü hakîkî manasında kullandı. İttifakla beynamazın imanıyla namaz kılanın imanı bir değildir.
İhtilafın semeresi şunda belli olur: Namazın farz oluşuna inandığı halde bir kimse, namazı terk etmekle kafir olur mu, olmaz mı?
Böylece haramlığını tasdik ettiği halde içki içerse yahud zina ederse, kafir olur mu, olmaz mı?
İttifakla cevabında: “Kafir olmaz.” dediler. “Namazın farz olmasını inkar etmekle kafir olur.” demekte de ittifak ettiler.
Ancak namazın terk edilmesi anında, namazı terk edenin imanı zaifler mi, zaiflemez mi?
İmam Mâturîdî: “Noksan olmaz, ziyade olmaz.” cevabını verdi.
Buna binâen Şeyh İbrahim Hakkı Mâturîdî'ye göre:
دِيمَمْكِه اِنْشـَاءَ اللّٰهْ مُؤْمِنِـمْ بَلْ مُؤْمِنِــمْ حَــقَّا
بُو مَعْنَا اِيلَه اِيمَانْ كَسْبِى وَ مَخْلُـوقْ دُرْ لِلّٰهْ
Demem ki İnşâallah Mü'minim bel Mü'minim hakkâ
Bu ma'nâ ile îman kesbî ve mahlûkdur Lillah
Bunun için, İnşâallah mü'minim demem. Bilakis hakîkaten mü'minim derim. Bu itibarla iman, kesbî ve Allah Teâlâ'nın mahlukudur.
وَ اَمَّا تَكْرِيـنِـكْ كَنْـدِى قُولِنَه مَــعْرِفَـتْ كُنْجِينْ
هِدَايَتْ قِيلْدِيغِى مَعْنَا اِيلَه وَهْبِى دِرْ اُولْ تَاللّٰهْ
Ve ammâ Tanrı'nın Kendi kuluna ma'rifet küncin
Hidâyet kıldığı ma'nâ ile vehbîdir ol Tallah
Fakat Tanrı Teâlâ'nın, Kendi fazl-u kereminden ma'rifet hazinesini hediye ettiğine itibarla iman, vehbî ve mücerred ihsan ve tevfîk olur; bu cihetle mahluk değildir. Eksi artıyı kabul etmeyen cihet de budur.
وَ اِيمَــانِ مُقَـلِّدْ هَـــمْ صَحِيحْ اُولْـمِشْـدِرْ اَمَّا كِه
اُولْ اِسْتِدْلاَلْ عَقْلِى تَرْك اِيلَه اٰثِمْ اُولُورْ بِــاللّٰهْ
Ve îmân-ı mukallid hem sahîh olmuşdur ammâ ki
Ol istidlâl aklı terk ile âsim olur Billah
Allah ve O'nun Rasûlü'ne, delilsiz ve başkasına uyarak inanan kimsenin imanı sahihtir. Fakat taklidci, aklî delilleri araştırmayı terk etmekle, Allah Teâlâ'ya karşı günahkâr olur. Şu halde başkasının delilleriyle inanan kimse, taklid etmemiş; mücerred taklidle delili terk eden taklid etmiştir, dolayısıyla günahkârdır.